Ep 6| Save Me

2.4K 231 73
                                    

Bts - Save me

***

Yine aynı yerdeyim, karanlık... Fazla karanlık...

Ama bu dondurucu karanlık bana işlemiyordu artık, hücrelerimde istediğim tek şey o lanet madde olduğu sürece hiçbir şey işlemiyordu geriye kalan...

Ve birden sahne değişti. O beyaz oda...

Neden sadece ben varım? Burası soğuk, ellerim ve ayaklarım üşüyor. Uzaktan kolumdaki izlere bakıyorum, morluklara, feri dönmüş gözlerime...

Korkmuş küçük bedenime...

Daha önce görmemiş ve hissetmemiş olsam bile, beş altı yaşlarındaki küçük bir çocuğun dudaklarından acıyla dökülecek o tek kelime çıkıyor ağzımdan...

Anne.

Bacaklarıma sardığım güçsüz kollarımı biraz daha sıkıyorum, göz yaşlarım artık yanaklarımı mesken edinmiş...

İçli içli çektiğim burnum kızarmış, ses tellerim artık çatallaşmış.

Yine de durmuyorum, ziftle kaplanmış hayatıma inat pes etmiyor o küçük çoçuk, bağırıyorum sanki duyabilirmiş gibi, sanki yanıma gelse bile onu tanıyabilir mişim gibi...

Ve bir kez daha,

Anneee!

Hızla açılan gözlerimle, yine kan ter içinde kalmış bedenimi doğrulttum. Gittikçe ruhumu emen kabuslara dayanamıyordum artık.

Üstesinden gelebilecek kadar güçlü müydüm? Onu da bilmiyordum.

Ruhum geçmişten gelen bir yıkıma şahit olmaya başlıyordu ve o zamanları zihnimden atmak oldukça zor olurken, bir aileye olan muhtaçlığımla o yaşlarda zihnimi geçmişe kapatmayı başarmıştım.

Beni evlatlık alan ailem ise asla bana o anları hatırlatmamış ve yaşadıklarıma bulamadığım cevapları onlarla silip atmıştım.

Sanki geçmiş yok gibiydi. Şimdi şimdi onların gidişiyle aklıma gelen anılarda kaybolacakmış gibi hissediyordum kendimi.

Ufak bir çocuk olmama rağmen, o pislikten kurtulmuştum ancak, kabuslar o kadar gerçekçiydi ki, o beni çıldırtan isteği yeniden hissediyor gibiydim ve bununla birlikte özlemim giderek artıyordu.

Kalbime çöken acı, eve geldiğimde kanlar içinde ki anne ve babamın görüntüsünü hafızamdan silememek, o Park denen herifi bir an önce bulup nefesini kesme isteğimi körüklüyordu.

Belki de hala o küçücük yardım bekleyen çocuğun ruhu vardı üzerimde ve Taehyung'un beni kurtarması aslında hiçbir şeyi değiştirmemişti, çünkü artık ruhen ölüyordum.

Belki de bunu fark etmekti benim kırılma noktam, yitip gidenin bedenim olmaması götürmüştü beni o uçurumun kenarına.

Düşünmek gittikçe akıl almaz uzun bir yola dönüştüğünde, sonunu getiremeyecek olmanın verdiği kesinlikle çıktım yataktan ve komidinin üstünde duran telefona uzanıp saate baktım. Gece dört sularıydı ve Taehyung ile Namjoon çoktan uyumuş olmalıydı.

Hatta çok bile beklemiş olabilirdim. Eğer babamın bıraktığı mektupta bazı şeyleri daha iyi kavramamı sağlayacak bilgiler olsaydı, bu kadar geç kalmazdım.

Belki ailemi kaybetmezdim, belki...

Şimdi kaybetmekten korkacak neyim kalmıştı? Canım mı?

Bu acımasız dünyada yaşamaya değer bir şey bulamamıştım. Çünkü beni seven herkes ellerimden kayıp giderken, birinin daha elimi tutmasına izin verebilecek cesaretim var mıydı?

Touch The Past Love をOù les histoires vivent. Découvrez maintenant