Ep 18| What If We're Not Together at Last?

1.2K 142 18
                                    

Julian Kruse - Breathe

***

Bazı şeyleri zaman asla iyi edemez. Bazı yaralar derinlere işler ve izi kalırdı hep.

Benimde geçmişim, her ayağa kalkmaya çalıştığımda beni itmiş. Her umuduma bir ateş düşürmüş ve benim yeniden yaşamak için bir sebep bulan inancıma pırangalar örmüştü. Çoğu zaman ise, herkesten sakladığım yanım bir köşeye çekilmiş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Sebep arıyordu, çıkışı bulmaya çalışıyordu. Ama en büyük yıkımı, bulamadığı cevaplardan alıyordu.

Ve bu harabenin içindeki tek ışıktı Taehyung...

Hasta ruhuma bir ilaçtı. Ancak fark ettiğim şey ise, ben kendimi iyileştirmeye çalışırken, yoksa onu mu öldürüyordum?

Gülümsüyordu, ancak gözleri üzgündü. Ben bir aşeka gibi onu kurutuyor muydum cidden? Bensiz iyi olma ihtimali var mıydı?

İki gündür öyle sorular beynime hücum ediyordu ki, ben bu karamsar ruh halinin vazgeçilmez bir parçası olmuş gibiydim. Sürekli beynime Taehyung'un sarf ettiği sözleri kazımaya çalışıyor ancak iç sesim beni bir çıkmaza sürüklerken buluyordum.

Onu mutlu görmek istiyordum, dünyanın tüm mutlulukları onu bulsa ve ben acı içinde can çekişsem de onun tebessümü ruhuma can katardı buna emindim.

Olaylı günün sabahı mektuptaki gizemi çözdüğümden beri ne toplulukla ne de Taehyung ile paylaşmıştım bu bilgiyi. Beynimi kurcalayan çok başka şeyler vardı. Herkes ses kaydının vermeye çalıştığı mesaj ile ilgilenirken, Taehyung oldukça sessizdi ve bu sessizliği beni fazlasıyla korkutuyordu.

Elimdeki kolyeyi sağa sola çevirip olayının ne olduğunu çözmeye çalıştığım ve sonu gelmeyen dakikalarda kapım çalındı. Hızla cebime sıkıştırmaya çalıştığım sırada yere düşerken, kapıdan giren Taehyung'tu.

Çok fazla konuşmuyor, her gece kabuslarla uyanıyor ancak yine de beni gören gözleri ile saniyesinde gülümsüyordu. Bu bir başka deyiş ile her şey yolunda, benim için endişelenmene gerek yok demeye çalışmanın başka bir yöntemiydi ancak ben o gözlerde onun içini görüyordum.

Dışı bahar bahçe de değildi elbet ama, içi mezarlıktan farksızdı. Bunu hissedebiliyor olmak bir nimet miydi bilmiyorum fakat, bu his beni deli ediyordu. Benden geriye bir şey kalmayana kadar onun için harcama hissiyatı ile doluyordum.

"Ne yapıyorsun burada? Seokjin seni soruyordu. Topluluk üyeleri ile konuşma kararı aldılar." endişeli gözleriyle içeri geçerken, oturduğum yerden kalktım. Birde benim için endişe etmesine gerek yoktu.

"Biraz kafamı toplamaya ihtiyacım var gibi, gelsene."

Yatağa doğru geçerken onu da yanıma çağırdım. Göz altları uyuması için yalvarırken, en az onun kadar yanında huzuru bulmaya ihtiyacım vardı. Yavaşça yatağa oturduğunda, bakışları ellerine düştü ve soluklandı.

"Seni böyle görmek istemiyorum, ne yapmalıyım onu da bilmiyorum ama... Bu halin beni korkutuyor Taehyung, bana ne yapmam gerektiğini söyle lütfen. Çünkü ben işin içinden çıkamıyorum."

Ellerine düşürdüğü bakışları yüzündeki buruk tebessümle bana çıkarken, sıcak avucu da yüzümü buldu.

"Benim tek ihtiyacım olan sensin Jungkook. Bunu daha önce de konuştuk. Sadece, kimseyle konuşasım gelmiyor ama birinin dizlerine kafamı koymaya da ihtiyacım var ve kendimi bulduğum yer burası."

İçimi ısıtan sözleri gülümsememe sebep olurken, onu birazda olsa bu dünyadan uzaklaştırabileceğim bir fikir geldi aklıma. Yatak başlığına yaklaşıp otururken, bir elimle dizime vurarak onu da çektim.

Touch The Past Love をWhere stories live. Discover now