Глава двадцать пятая

435 63 381
                                    

люби себя ...

*

Sessizce koltukta büzülmüş ellerimle oynuyordum. Günlerdir beni aramıyordu. Neden yaptığımı sormadı. Bende cevaplamadım zaten. Benimle o sözleri söyledikten sonra bir daha asla  konuşmadı ve mesaj atmadı. Ben de istemedim zaten. Okula gelmedi. Bende beklemedim zaten. Okuldaki herkes bana saygı duyuyordu. Ancak onlar bir kere bile bakmamıştı suratıma. Rolleri değişmiştik. Artık hükmü olan onlar değil, bendim.Kazanmıştım ama,neden kötü hissediyordum? Neden bir şeyler kaybetmiş gibi hissediyordum? Neden dokunsalar ağlayacak gibiydim? Öyle değil miydi zaten? Kazanmaya çalışırken kaybetmemiş miydim zaten? Kazanmıştım lakin,
Her şeyimi kaybetmiştim.....

*

"Hani aşık olmuştun jennie?! Hani vazgeçmiştin? Neden sadece kendini düşündün?! Neden benimde hayatımın mahvolabileceğini düşünmedin! Sevdiğim adam yüzüme bakmıyor! Hepsi senin yüzünden! Şeytansın sen! Hem de gerçek şeytan! Benim senin gibi arkadaşım yok. Sakın bundan sonra arama beni. Selam dahi verme! Ji-hyo diye bir dostun yok artık senin!"

Göğsümdeki ellerini bir mikrop bırakırmış gibi ittirmiş ve arkasını dönerek çarpıp çıkmıştı kapıyı. Doğru söylüyordu. Gerçek bir şeytandım ben. Sadece kendimi düşünmüştüm. Beni dost bilen insanları yanıltmış, beni canından çok seven adamı yıkmıştım. Annem bile olmamıştı yanımda. Sormuştu sadece 'ben seni böyle mi yetiştirdim?' Diye. Öyleydi ya, annem ile yaptığımız plan bu değildi. Annemin bildiği,tekrar bana zorbalık ettiklerinde kamera görüntülerini bulup öğretmene göstermekti. Sonrası çorap söküğü gibi gelecekti. Lakin ben bozmuştum ana karakter olduğum bu oyunu. Ben yıkmıştım. Peki ya nasıl geri toplayacaktım? Yanımda olacağını bileceğim birine ihtiyacım vardı. Aklıma gelen tek kişi ji-won olmuştu.

Ondan başka arayabileceğim tek bir kişi bile yoktu. Son kararımı verip göz yaşlarımı titreyen ellerimle silmiş ve hızla odama giden sert,keskin ve bana onun sesini hatırlatan kahverengi merdivenlerden çıkmaya başlamıştım. Her bir çıkışımda kalbimdeki sızı artıyordu. Sanki biri bana 'arama' diyordu. Ne olmuştu içimdeki şeytana? Neden yalnız bırakmıştı beni? Peki ya melek? O neredeydi? Neden dışımdan ağlarken içimde bir yerlerde kahkaha sesleri duyuyordum? Neden meleğimden korkar olmuştum? O,neden ben ağlarken gülüyordu?

*

"Alo,kimsiniz?" Ne diyordu bu ahmak? Numaram onda kayıtlı değil miydi? Neden her zaman ki gibi 'efendim kedilerin efendisi?' Diyerek açmamıştı telefonu?

"Ji-won? B-benim,jennie." Gözlerimde kuruyan yaşlar ve hala titrek çıkan sesim bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Sizi tanımıyorum. Benim tanıdığım tek bir jennie var,o da kedilerin efendisi." Sesinde alaycı bir ifade vardı. Bu sesi ilk defa duyan ben ise,hızla kendimi açıklama ifadelerine boğulmuştum.

"E-evet işte benim ji-won! Kedilerin e-efendisi." Karşı taraftan kısık bir gülme sesi gelmiş ancak yerini hemen sinirli bir ses tonu almıştı.

"Benim kedim,sevgilimi iğrenç işlerine alet eden,birilerine böyle iğrenç oyunlar oynayan,kötü kalpli biri değil! Benim kedim,her zaman sevgi doludur.  Kininin gözünü boyamasına izin vermez!" Bağırmıştı. Kılıma zarar gelmesini istemeyen çocukluk arkadaşım bana ilk defa bağırmıştı. 'Affet beni' diyemedim.

TWØ FÂČE [K.J/K.T]Where stories live. Discover now