0.8

109 18 5
                                    

Ağlamadım diye sormadılar, beni iyi sanıyorlar. İyi sanıyorlar. ~ oğuzhan koç, beni iyi sanıyorlar.

Acılarla okuyun...

~~~

Kendimi banyoya kilitleyip fayansa sırtımı yaslayarak çömeldim. Ellerim başımı sarmalamışken düşündüm.

"Ma fille, nerdesin?"
"Mon pere beni bulamaz!"

Kalbi, Natalie. Kalbi hiç ağrımamış mıydı?
Anılar bana hücum ederken o nasıl rahattı? Bir de babamı sevdiğini söylerdi.
Bana söylenen yalanlara bir tane daha eklenmişti.

Derin derin nefesler aldım. Babamın anneme aşkla baktığı zamanları hatırladım. Elinin tersiyle annemin yüzünü okşadığını.
Midem tekrar bulandı. Şimdi o yüze başka bir adam dokunuyordu.
Sağ gözümden bir yaş düştü.
Gördüklerim için.
Sol gözümden bir yaş düştü.
Duyduklarım için.

Sonra hıçkırarak ağladım Natalie.
Söylediklerime.
Değer verdiklerime.
Hislerime.
Babama.
Acılarıma. Beni bu hale getiren acılarıma.
En çokta Tanrı'ya.

Aklıma babamın sesi düştü.

"Mor sümbül. Sarı lale. Benim Angela'm bir tane."

"Mon pere, uykum geliyor. Söyleme o ninniyi. Ben biraz daha kucağında kalmak istiyorum. Anne beni taşıyamadığını söyleyip gidiyor."

"Şşşt. Ben babayım. Unuttun mu? Sana bir sır vereyim mi? Babalar çok güçlüdür. Onları hiçbir şey yıkamaz."

"Seni seviyorum mon pere."

"Seni hep seveceğim ma fille."

Fayanstan kalktım ve aynanın önüne geçtim. Kendimi izledim.

Hayal kırıklığıydım.

Yüzümü soğuk suyla yıkayıp yavaşça odadan çıktım. Annem üzerine geçirdiği geceliğiyle kapıda bana bakıyordu. Gözlerinde öyle bir umursamazlık vardı ki, bir insanoğlunun bu kadar umursamaz olacağını düşünemezdim. Odama koştum ve sertçe kapıyı kapattım.
Hızla çantamı aldım ve içinden sigaramı çıkardım. Paketi alıp camımın önüne geldim. Camı açtığımda gelen sert hava beni kendime getirdi.

Artık kendime gelmeliydim Natalie.

Arkada açtığım xxx beni düşündürüyordu.

"Mmm, baby, I don't understand this

You're changing, I can't stand it"

Sigaramın az önce yaşadıklarımı unutturmasını istercesine dumanını çektim içime. Ciğerlerime dolan buhar beni rahatsız ederken gözümü kapattım. Gözümü kapattığım an göz kapaklarıma düşen görüntü dudaklarımı titretti. Titremeyi durdurmak istercesine bir duman daha çektim içime.

Ah Bruno...
O benim söyleyemediğim sözlerimdi. O benim her zaman korktuğum yalnızlıktı. O, elindeki bıçakla beni bıçaklayıp tekrar diriltendi. O beni öldürdüğünü sanabilirdi, ölü birini ne kadar uğraştırsanız ölmezdi.

Xxx kulağımda fısıldarken aklıma babam geldi. O hep aklımda değil miydi zaten?

"Ma fille, olurda bir gün bana bir şey olursa, dayanamazsam, Tanrı'nın bana uygun gördüğü yükü taşıyamazsam ve sonsuzluğa gidersem, ağlama ve ay ışığına bak. Işıklar seni iyileştirecek. Sana beni gösterecek."

Babamın öldüğü anı hatırlıyorum. Okuldan eve gelmiş, annemi çıldırmış bir şekilde kendini tırnaklarken buldum. Komşular onu sakinleştirmeye çalıştırırken annem bağırıyordu.

"Öldü! O öldü!"
Duyduğuma inanmadım, Tanrı şahidim olsun ki inanamadım. Konduramadım öldüğünü. Annemi alıp hastaneye yatırdıklarını hatırlarım. Hiç ağlamadım Natalie. Bir ölü gibiydim, tek farkım, ölüler bu kadar yemek yemezdi. Televizyon izleyerek yemek yedim. Okula gittim. Geldim. Yattım. Kalktım.

Bir hafta sonra aynı şeyleri yapmak için eve girdim. Çantamı atmak için komodini açtığımda gördüğüm şey beni dondurdu.

Hırkası.
Babamın hırkası.
Şu bir haftadır ağlamamıştım ya, bu hırkayı görünce boğazıma bir yumru oturdu. Hep böyle olmaz mıydı zaten?
Bizi üzen ölüm değil, hatıralar olurdu. Babamın hırkasını giyip evde koşarak dolaştığım anılar bana hücum etti. Titreyen ellerim hırkaya uzandı. Burnuma götürdüğüm hırkayı titrekçe soludum.
Baba kokuyordu.
İlk aşk kokuyordu.
Fedakarlık, sevgi, özlem ve diğerleri kokuyordu.
Bütün duyguları aldım o hırkada. Ondan sonra boğazım yırtılana kadar bağırdığımı ve ağladığımı hatırlıyorum. Ona kızgın mıydım? Bunu bilemiyordum Natalie.

Şu an ay ışığına bakıyorum, ama onu göremiyorum. Onu rüyalarımda da göremiyorum. Onu hiç göremiyorum Natalie. Özledim onu. O bunu hissetmiyor mu? Babalar her şeyi bilmezler mi? Benim acı çektiğimi bilmiyor mu?

Geceleri ağlamaktan sırılsıklam olan yastığımı çevirdiğimi, okuldayken bana söyledikleri çirkin sözlerin karşısında ağlamamak için tırnaklarımı elime batırdığımı, annemin benden bu kadar nefret etmesinin sebebi olan kilolarım yüzünden onun yüzüne bakmaya utandığımı.

Eğer bunları bilmeden gelirse ona küsmezdim. Bunları bilip gelse, yine küsmezdim. O benim babam Natalie. Ona nasıl küsebilirim ki?

Kendimi su içmek için odadan dışarı attım. Mutfakta gördüğüm annem, masada oturmuş şarap içiyordu. Ona aldırmadan suyumu doldurdum ama sonra dayanamadım ve arkamı döndüm.

"Yalan mıydı?" Bardağını yavaşça masaya bıraktı. Ben titreyen ellerimdeki su bardağını sinirle yere attım. Sanırım bir sinir boşalması yaşıyordum İfadesiz bir şekilde beni izlerken devam ettim..

"Babamı sevdiğini sanıyordum. Hepsi, her şey yalan mıydı?!" Derin bir nefes aldı.

"Herkes yalan söyler Ann."

"Ann, benim minik kızım. Sen çok güzelsin."
Bana babam gibi seslenmişti. O bunu hak etmiyordu. Hem ben hiç yalan söylememiştim ki.

Bazenleri, bazenleri söylerim. Kendimi berbat hissederken iyiyim derim mesela. Ama kimsenin duygularıyla oynamam ki.
O an babam için yaptım.

Anneme tokat attım. Ve pişman değilim Natalie.
O bunu çoktandır hak etmişti.
~~~~|

Omen tonrım. Olaylar gittikçe garipleşmeye başladı. Açıkçası bu kitabı yazma sebebim herkesin "ben iyiyim" deyip geceleri yorganın altında ağlamasını durdurmak. Kendimize ifade etmeliyiz. Kötüyüm. Kötüyüz, ben ve kırık kalbim. Birinin bizi sevmesine ihtiyacımız var. Artık yalandan gülümsemek istemiyoruz.

Kendinize ifade edin ve rahatlayın. Bir dost, bir düşman ya da beni kendinize ne olarak görüyorsanız onun tavsiyesi.

Bunu söylemekten bıkmayacağım, acılarla...

Natalie.Where stories live. Discover now