54. BÖLÜM ♧ SİYAH

Start from the beginning
                                    

Vedat amca öldükten sonra ondan bana az bir miras kalmıştı. Şu anda oturduğum ev ve bankadaki birkaç bin lira. Bankadaki paralarına hiç dokunmamıştım. Hala hesabında duruyordu. Dokunmaya da niyetim yoktu. Hem okumuş hem çalışmıştım. Kafelerde, barlarda, araba tamircilerinde, oto yıkamalarda… Yapabileceğim ne kadar iş varsa yapmıştım. Elime para geçtikçe ise geçen parayla Vedat amcanın katillerinin peşine düşmüştüm. Onları bulmak namına elimde ne var ne yoksa vermeye razıydım. Bulmuştum da. Yani çok yaklaşmıştım. Azra’nın hayatıma girdiği o gün Vedat amcanın katilinin yerini öğrenmek üzereydim. Ama Azra kafama attığı bir taşın ardından bu şansımı elimden almıştı. Adamın kaçmasını sağlamıştı. O günden beri ise adamı ne yapsam bulamamıştım. Bulabileceğime dair ümidim ise her geçen gün biraz daha azalıyordu.

Azra’ya o gün yaptıkları için kızmıyordum. Evet, ilk başta çok kızmıştım ama her ne kadar katilin yerini öğrenebileceğim tek kişinin elimden kaçmasına neden olmuş olsa da hayatıma o girmişti. Girişiyle birlikte siyah renkteki yaşamıma daha canlı renkler serpmişti. Buse’nin ve Vedat amcanın ardından beni gerçekten seven üçüncü kişi olmuştu.

Hayatımda her zaman büyük zorluklarla karşılaşmıştım. Ama karşılaştığım her zorluğu bir şekilde aşmayı başarmıştım. Bana zorluklarla mücadele etmeyi öğreten kişi Vedat amcaydı. Bunun için ona minnettardım.

“Savaş?”

Azra’nın sesini işittiğimde ellerimi yüzümden ayırıp başımı kaldırdım ve karşımda elinde tuttuğu kahve bardaklarıyla duran Azra’ya baktım. Kahve bardaklarından birini bana doğru uzatırken “İyi misin?” diye sordu. Uzattığı bardağı aldım ve yana doğru kayarak ona oturması için yer açtım.

“Sayılır.”

Azra’nın getirmiş olduğu kahveden bir yudum aldım. Sıcak kahve avuç içlerimi yakarken aldırış etmedim. “Konuşmak ister misin?”

“O adamı öldürmek istedim. Gerçekten istedim!”

Azra elindeki bardağı yandaki sehpanın üzerine koyduğunda eliyle kolumu hafifçe sıktı ve “Sana geçmişini hatırlattı, değil mi?” diye sordu.

Onu başımı sallayarak onayladım. Bana geçmişimi hatırlatmıştı. Aynı zamanda da babama duyduğum nefreti biraz daha güçlendirmişti. “Ceren’i tanımıyorum. Nasıl biri bilmiyorum. Ama hiç kimsenin, hiçbir çocuğun babası tarafından dövülmeyi hak etmediğini biliyorum.”

“Sen ve kardeşinde hak etmediniz.”

“Evet, hak etmedik.”

Azra kolunu belime hafifçe sardığında gözlerimi yumdum ve günün öfkesini üzerimden atmak için rahatlamaya çalıştım ama o adamın Ceren’i dövdüğü an gözlerimin önüne geldiği her an öfkeden deliye dönüyordum.

Bir süre sonra Ceren’in içinde bulunduğu odanın kapısı açıldığında Azra’nın annesi dışarı çıktı. Annesinin hemşire olduğunu biliyordum ama bu hastanede çalıştığını buraya geldiğimizde öğrenmiştim.

“Ceren nasıl, anne?”

Azra’nın annesi Nurgül Hanım elindeki dosyayı koltuk altına sıkıştırdığında her ikimize de baktı ve “Endişelenecek bir şey yok, hayatım. Aldığı darbelerden dolayı bayılmış. Henüz uyuyor. Uyandığında polisler ifadesini almak için burada olacaklar.” dedi her ikimize de bakarken.

Azra ve ben başlarımızı aynı anda salladık. “Azra, baban altta bekliyor. Artık eve gitmen lazım. Saat oldukça geç oldu.”

Azra bana baktığında başımı aşağı yukarı salladım ve “Sorun değil. Ben burada kalırım. Seninle daha sonra görüşürüz, zeki.” diye fısıldadım. Azra hafifçe gülümserken tıpkı benim gibi “Görüşürüz.” diye fısıldadı ve ardından da bana sarılıp annesiyle birlikte koridorda ilerlemeye başladı.

Affet BeniWhere stories live. Discover now