12●

20.4K 307 26
                                    


-

Saat öğleyi geçmişti. Birlikte geniş bahçede otururken Melis sıkıntıyla nefes verdi. Evde gençler olarak yalnızdık ve yapacak bir şey bulamıyorduk. Daha doğrusu Sergen aşk acısı yüzünden saatlerdir ortalıkta görünmüyordu. Kutay ve Serhat ise hiç anlamadığımız mevzular hakkında tartışıp bizi ekarte etmişlerdi.

Sahilde yürüyüş yapsak bile yeterdi. Çünkü en azından herkesin kafası dağılır ve biz de sohbete dahil olurduk.

Melis ayağa kalkıp beni de kaldırdığında merakla ona baktım. "Ne yapıyoruz?" Cevap vermeden beni içeri doğru sürüklerken salonda geyik yapan ikiliye "Yarım saat içinde hazır oluyorsunuz, dışarı çıkacağız."dedi ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Bu emirden sonra bizi Rio de Janeiro'da karnavala götürmezse Kutay'ın dilinden kurtulamayacağını bilseydi keşke.

Yine beni gönlünce hazırladığına siyah elbiselerimden birine yönelmişim ki dolabından; beyaz, sırtı ip detaylı bir elbise çıkardı. "Artık seni siyah dışında bir renkle görmek istiyorum." Siyah çok giyiyordum ama başka renk de giyerdim. Neden olmasın? Hem çok da tatlı bir elbiseydi.

-

Sahildeki barlardan birine geldiğimizde yapmaktan sıkılmayacağım şeyi bulduğumdan emin bir şekilde Melis ile eğlenmeye başladım. Benim beceriksizliğime kıyasla epey iyi iş çıkarıyordu dans ederken. Etrafında dönmekten zevk alıyor ve sürekli onun hareketlerini izliyordum.

Kahkahalarımızın arasında birbirimize paralel şekilde dans etmeye çalışırken Sergen de bizim yanımıza gelmişti. Onu depresif görmeye alışmıştım nedense. Eğlenebildiğini görünce onu da aramıza alıp kadehlerimizi tokuşturduk.

Müziğe eşlik ederken başım dönünce kendimi çok kaptırmamak için masaya dönmeye yeltendim. Akşam için önemli bir planım vardı ve ertelemek istemiyordum. Kafam güzelken de yapamazdım ki kafam güzel olsa da açılırdı.

Masaya döndüğümde Kutay beni kollarının arasına alıp "Portakal, dikkatli olsana!" diye uyardı. Serhat'cılık mı oynuyordu? İkisi de fazlasıyla gizemli davranıyordu şu sıralar üstelik. Neden Kutay eğlenmiyordu ki bizimle?

Huysuzca ondan ayrılıp "Ne konuşuyorsunuz?" diye merakla sordum. Bana temkinli bir ifadeyle bakmışlardı. Sanarsın devlet sırrı saklıyorlardı. "Sizde bir işler var ama bakalım." Triple onlardan kafamı çevirdiğimde Sergen ve Melis masaya geliyorlardı.

"Yine o lavuk!" Telefonuna bakarak Sergen'e ilgisizce döndüm. Ne olduğunu tahmin etmek zor değildi. Serra'nın gönderilerini takip etmekten bir hal olmuştu zaten.

Ona baktığımızı görünce telefonu bize döndürdü. "Takılıyorlar yine. Belalarını..." Kendini frenlemek için efor sarfedip derin nefes aldı.

Kıskanmasını biraz abartılı buluyordum. Alkolün verdiği gevşeklik ile "Abartma Sergen altı üstü arkadaşlar."dedim. Tüm gözler bana dönmüştü. Garip miydi söylediğim? Belki de sadece konuştuğum için bakmışlardı.

"Neresi arkadaş bunların?" Fotoğrafa dikkatli bakmamı istermiş gibi ekranı gözüme soktuğunda göz ucuyla baktım. Adını hatırlamakta zorlandığım çocuk, kollarını iki yana açmış Serra'nın beline arkadan sarılmıştı. Belki ilk bakışta biraz yanlış anlaşılıyor olabilirdi ama bence daha fazlası yoktu.

ARKADAŞ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin