"Neden sürekli beni çiziyorsun bilmiyorum ama, acıyor Injunie, yapma hı?" Tekrar elini başıma götürdü, elinin üzerindeki kan dikkatimi çekince dayanamadım.
Bu sefer onu çizmedim.
O beni severken, popomu ona dönüp koltuğa uzandım.
"Miyav." Bu git başımdan demekti.
"Hemen sütünü getiriyorum, acıktın di mi?"
"Miyav." Di yavrum, di. Gerçekten acıkmıştım.
Tamam, ölemiyor olabilirdim. Ama her kedi gibi benim de bazı ihtiyaçlarım vardı.
Mesela şu an tuvalete gitmem lazımdı.
Jaemin, beni bırakıp mutfak olduğunu düşündüğüm yere ilerlerken, koltuktan yere zıpladım.
Tuvaleti bulmalıydım. Evet, kediler tuvalete işeyebiliyordu.
"İşte sütüün," diyerek içeri giren Jaemin'i takmadan kapıları tırmalamaya başladım.
Bu, hem kaşınan tırnaklarıma iyi geliyordu. Hem de kapıyı açması için bir işaretimdi.
Anlamış olacak ki, ki benim için mucizeydi, gelip kapıyı açtı.
Bingo, banyoyu bulmuştum.
İçeri girip klozete çıktım, ve tam ortasına işedim.
"Miyav." Ohh be, rahatladım.
Daha sonra arkama bakmadan, Jaemin'in hayran olmuş ve şaşkın bakışları eşliğinde içeri dönüp sütümü içtim.
Şimdi tekrar ölmeyi deneyebilirdim.
Açık balkon kapısına doğru koşarak ilerledim ve kendimi balkondan aşağıya attım.
Jaemin'in çığlığını duyabiliyordum.
"Hayıır! Injuniee!"
