Dediklerine gözlerimi devirsem de gülmeden de edemedim.

"Çocuk gibisin ya!"

Onu cık cıklayıp homurdandığım da aldığım sonuç yine aynı olmuş ve omuz silkmişti. Gelmeyeceğini anladığımda ise daha fazla üzerine gitmemek için diretmedim. Nasıl olsa bizden uzak kalmayacak ve birazdan yanımıza damlayacaktı. Bunu bildiğimden, "iyi sen bilirsin gidiyorum ben?" diye sorduğumda, onaylar şekilde kafa sallamasıyla daha fazla beklemeyip bizimkilere yöneldim.

Ece ile İrem kenara kurdukları masada salata yapmak için malzemeleri yıkayıp, doğrarken; Egemen ile Poyraz ise diğer yanda mangalı yakabilmek için ateşi ayarlıyorlardı. Onların bu görüntüsü sebepsiz içimi kıpır kıpır ederken yüzümde ise küçük bir tebessüm yer edindi.

Geçen gün Egemen'in yanından ayrılmam ile okula gittiğimde direkt Ece'nin sorusuna maruz kalmıştım. Hiç düşünmeden neye evet dediğimi bile bilmeden sorusunu kabul ettiğimde ise, sonradan öğrenmiştim ki bizimkiler hafta sonu için grupça piknik yapmaya gitmek için plan yapmışlardı.

İlk baş bu fikri kabul edecek olsam da sonradan aklıma Egemen'in işi geldiğinde itiraz etmiştim. Zaten gün içinde yeterince zorlanacağı için bir de bunu önüne getirip yorulsun istememiştim, fakat bizimkiler buna da bir çözüm getirmiş ve onun tatil gününde gitmeye karar vermişlerdi. Buna yine isteksiz olsam da Egemen'in benim aksime büyük bir istekle kabul etmiş olmasıyla böylece itirazım da son bulmuş ve her şey tamamlamıştı. Kısaca, hızlı şekilde planlanmış olan bu fikirle, soluğu bu temiz ve serin olan piknik alanında almıştık. Şimdi ise eğlencesini çıkarıyorduk.

"Kolay gelsin gençler!" diyerek yanlarına vardığımda, Ece alnında biriken teri elinin tersi ile silip omzunun üzerinden gerisinde duran bana baktı.

"Kolaysa gel de kendin yap!"

Çemkirmesine karşı göz devirdiğimde adımlarımı onlara doğru yönelttim.

"Geldik işte!" diye homurdanıp yandan ateş ile uğraşan Poyraz ve Egemen ikilisine baktım. İşleri ile haşır neşir oldukları için çevreyle pek ilgilenmiyorlardı. Onları izlemeyi kesip İrem'in yanındaki yeri aldığımda, "yapılacak ne var?" diye sordum.

İrem elindeki salatalığı soyarken kenarda duran domates poşetini gösterdi.

"Şunları yıkasana sen de. Salata ve közlemek için kullanalım. Güzel olur."

"Tamamdır."

Onu onaylamamla poşeti kavramam bir oldu. Bir tane de yıkadıklarımı koymak için boş tabak aldığımda oturduğum yerden ayaklanıp bizimkilerden birkaç metre ileride olan çeşmeye gittim. Soğuk su serin serin akarken yere çömelip poşettekileri yıkamaya başladım. Kısa süre içinde bunu halletmemle ise oyalanmayıp geri bizimkilerin yanına gittim.

Domatesleri geri masaya koyarken, "yardım edilecek ne var?" diye soran Can'ın sesini duymamla omzumun üzerinden bize doğru gelen ona baktım. Anlaşılan az önceki halinden sıyrılıp eski haline dönmüştü.

"Hayırdır Cancağazım? Hani kılını bile kıpırdatmayacaktın? Ne oldu da fikrin değişti?"

Sorumla beraber yüzümde alaycı bir gülüş olduğunda, Can omuz silkip adımlarını hızlandırdı ve direkt Ece'nin yanındaki boş yeri doldurdu.

YANLIŞ NUMARA | TEXTING *Tamamlandı*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin