13

488 92 23
                                    


Aramızdaki her şeyin değiştiğini söyleseydim, bu büyük bir yalan olurdu her halde. Denize taş atmak sadece suyun dalgalanmasına neden olur ve hemen ardından da batmasıyla sonuç bulurdu. Ben denize sadece bir taş atmıştım, beklediğimden daha fazla dalgaya sebep olsa da batmaktan başka çaresi de yoktu. Hala ofisine gidiyor ve terapi adı altında olmayan seanslarımızı gerçekleştirmeye devam ediyorduk. Birbirimize kullandığımız dil hala aynı olduğu gibi içten kapılarını da bana örtmeye devam ediyordun. Duvarların arkasındaki seni görmemi engellemek için sarf ettiği bu çaba merakımı kamçılamaktan başka bir işe yaramıyordu. Amacın da zaten buydu.

Ama dalganın bazı değiştirdiği şeyler de suların üstünde durmaya devam ediyordu. Bedenlerimiz; birbirlerini tanımaya çalışıyor, rahatlıyor ve tanıdık sıcaklığı hissediyordu.

Bu konuyu sözlere dökmemiş, konuşmaya gerek duymamıştık. Senin için her şey çok normal görünüyordu. İşin garibi benim için de öyleydi. Uzun zaman sonra kendimi rahatlamış hissetmiş olmam diğer tüm şeyleri sorgulamamı engelliyor, kendimi bu duygunun esiri olmamı sağlıyordu. Kâbuslarım da cinayetleri çözdükten sonra, düşüncelerimin arasında kaybolurken dikkatimi başka yerlere çekecek bir şeye ihtiyacım olduğunu yeni fark ediyordum. Sen, benim dikkatimi tüm bunlardan çekmeyi başaran tek şeydin. Bunun hemen son bulmasını istemem ya da bozmam için deli olmam gerekirdi.

Parmakların saçlarımla oynarken çıplak göğsüne daha çok sokuldum. Bir süredir devam eden aramızdaki sessizliğe odaya yayılan kısık sesli müzik eşlik ediyordu. Huzurlu bir ortamdı, neredeyse düşüncelerimi duyamayacak kadar. Neredeyse.

"Beyninde kişinin fikirlerini değiştirip anomali olan birisinin profilini nasıl çıkarırsın?"

Bakışlarını saçımdan bana doğru indirdiğini hissettiğimde ben de yüzümü göğsünden hafifçe kaldırarak sana baktım. Gözlerini kısmış bir süre sorum üzerine düşünmüştün. Yüzün daha önce hiç görmediğim kadar yumuşak ve gevşemiş görünüyordu. Aynı ifadenin bende de olduğuna eminim. O an birbirimizi yansıtıyorduk.

"Bir tümör kesinlikle beyin fonksiyonunu etkileyebilir, gerçekçi halüsinasyonlara da sebep olabilir. Ama bu cenneti yaratmaya iten şey öleceğini bilmesi."

Yeni peşine düştüğümüz katil, onları nasıl seçtiğine dair şu an bir fikrim yok, kurbanlarını öldürüyor ve sırtlarında ki etlerini çıkartarak melek kanatları yapıyordu. Şimdiden telefonlar hiç susmayacakmış gibi çalmaya başlamıştı. Kaşlarımı kaldırarak, "Tanrı'yı yenemezsen, Tanrı ol mu diyorsun?" diye sordum. Dudakları düz bir çizgi haline almışken az önce saçımla oynayan eli şimdi önüme düşen saç uçlarımı kulağımın arkasına iteliyor ve orada sabit kalmalarını sağlıyordu. "Adamın korktuğunu söylemiştin."

Yüzümü hafifçe iki yana salladım. "Kendini terk edilmiş hissediyor." Yalnız olduğunu ve bu yalnızlıktan hiç hoşlanmadığını; o kanatları yaparken ki hiç üşenmeden, yakalanmayı umursamadan uğraşmasından anlayabiliyordum.

Derin bir nefes alıp verdin ve avucunu yanağıma yasladın. Aramızdaki bu şeyin bu kadar hızlı ve kolay olmasından ikimiz de çok memnunduk. Belki de korkmam gerekiyordu. Belki de korkman gerekiyordu. Ama ikimiz için de bu vazgeçemeyecek kadar hissettiğimiz güven duygusunu bir kenara atmak kolay değildi. "Sen hiç terk edilmiş hissettin mi Sehun?" Sesin boğuk, dudakların kırmızıydı. Ağzından çıkanlar kulağıma bir ninniymiş gibi gelirken beni mayıştırıyor ve her an uyumaya hazır bir bebekmişim gibi hissettiriyordu. Sorduğun soru dudaklarımda küçük bir gülümsemeye sebep olurken, "Terk edilme hissi için beklenti gerekir," dedim. Şimdiye kadar kimse için bir beklentiye girmemiştim çünkü sonunun nasıl biteceği belli olan bir film gibiydi bu. Tahminlerin her zaman doğru çıkar ama yine de her seferinde filmin seni şaşırtacağını umarsın. Ve her seferinde filmin senaryosunun ve yönetmeninin ne kadar boktan olduğunu unutuverirsin.

Trompe L'oeil // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin