24

384 72 35
                                    


Uyku ve ben hiçbir zaman çok sıkı dost olamamıştık. Düşüncelerim ve endişelerim aramıza girer ve bu da uykunun bana kâbuslarla geri dönmesini sağlayarak tüm rahatımı bozardı. Buna o kadar çok alışmıştım ki hayatımı tamamen buna göre kurmuş olmam bazılarına garip geliyordu. Alice bir keresinde uyku hapları kullanmamı önermişti. Ona o an nasıl bir bakış attığımı bilmesem de bana bir daha bunu sormaması işime gelmişti. Uyku hapları beni kâbuslarımdan arındırmayacaktı, sadece onları daha uzun süre yaşamamı sağlayacak hatta belki de gördüğüm şeyleri unutmamı neden olacaktı. Bu kabul edilemez bir teklifti. Kâbuslarımdan her ne kadar şikayetçi olsam da onlar aslında beni hep bir şekilde uyarıyor, her an tetikte olmamı sağlıyordu.

Bazen, senin kollarında, bu alıştığım düzen bozulurdu ama. Kendimi tamamen rahatlamış ve huzurlu bir uykunun içinden çıkmış gibi hissederdim. Her ne kadar kâbuslarımın başrolü artık sen olsan bile, bazen bu bana tam tersi etki yaratırdı. Bir tek senin yanında kendimi tamamen bırakacak kadar güvende hissediyordum. Bunu eğer Chanyeol'a ufacık bile olsa ima etseydim, ilk işi beni görevden almak ve tımarhaneye yatırmak olurdu kesinlikle. Zihnimin ve bedenimin işleyiş şekli beni de korkutuyordu. Sanki bana anlatmadan kendi aralarında bir anlaşma yapmışlardı seninle. Ve eminim bu anlaşmadan senin bile haberin yoktu.

Ama dün gece, bu 'bazen' gerçekleşen gecelerden biri değildi. Bunun nedeni ettiğim tekliften sonra hiçbir şey söylememiş olmanın yarattığı gerginlikte olabilirdi. Ya da kollarının arasında yatarken ilk kez huzursuz olmanda buna sebep de olmuş olabilirdi. Tam olarak emin değildim. Etrafıma sardığın kolların ilk defa gerginlikle kasılmış ve sıcak nefesin boynumun arkasında hayalet dokunuşlarını bırakırken ikimiz de uyuyormuş gibi yapmıştık; her ne kadar ikimiz de birbirimizin uyumadığını bilsek de. Yaşadığım en uzun ve rahatsız edici gecelerden birisiydi.

Uykusuz gecelere alışıktım ben, kendi hayaletlerimin peşimde koşmasını ve bana rahat vermemesine alışıktım. Fakat alışık olmadığım şey, senin yanında bunları tekrar hissetmekti. Aslında olması gereken buydu, senin kim olduğunu öğrendikten sonra yanında böyle hissetmem gerekiyordu. Ama sonunda olması gereken bu doğru duygu bana çok yanlış hissettirmişti. Her şeye alışabilirdim belki ama bu duyguya alışmak istemiyordum. Senden nefret etsem bile yanında hissettiğim o kısacık da olsa bulduğum huzurun kaybolmasını istemiyordum. Ama bunun için de artık çok geçti. Dün geceyle beraber artık içindeki uyuyan aslanı dürtmüş ve yavaşça uyanmasını sağlamıştım. Geriye sadece senin sana uzattığım yemi kabul edip etmemene kalmıştı.

Ne ara kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtığımda güneş çoktan doğmuş ve beni saran kolların da geceyle beraber kaybolmuştu. Arkama dönmeden bile yatağın diğer tarafındaki boşluğu hissedebiliyordum. Sıcaklığın çoktan yattığın yeri terk etmiş ve olması gerektiğinden daha fazla üşümemi sağlamıştı. Bir süre uyku sersemiyle boş boş etrafa bakındıktan sonra yorgunlukla gözlerimi ovuşturarak yataktan kalktım ve banyoya girerek tüm ihtiyaçlarımı hızlıca giderdim. Birkaç kere yüzüme avuç dolusu su vurduktan sonra biraz da olsa kendime gelebildiğimde, adımlarım hızlıca seni nerede bulacağını biliyormuş gibi mutfağa doğru yöneldi.

Pencereden içeriye yansıyan güneş ışığı fazla parlak ve rahatsız ediciydi. Kendini tamamen karanlığa hapsetmek ve oradan hiç çıkmamak isteyen ruhum için tam anlamıyla bir işkence gibiydi. Ama yine de tüm bu ışıktan kaçınmak yerine gözlerimi kısıyor ve kapının kenarına sessizce yaslanarak seni izliyordum. Geldiğimi fark etmemiştin garip bir şekilde. Kendi düşüncelerinin içinde kaybolmuş gibi tezgâhta duran kaptaki yumurtaları hızlıca çırpıyordun. Her zaman ki gibi hazırlaman gereken bir kahvaltı vardı çünkü. Çıplak sırtın bana doğru dönüktü. Üstüne bir tişört geçirmeyi zahmet etmemiştin ve dün geceki eşofman sıkı kalçalarının üstünde her an düşecekmiş gibi duruyordu. Onun altına iç çamaşırı giymediğin açıkça belli oluyordu, hayal dünyasına gerek kalmadan karşısındakine açıkça yeterince malzeme veriyordu. Uzun bacakların, fazla yapılı olmayan ama yeterince kaslı olan vücudunla mankenlere benziyordun. Güneşin öptüğü teninle parlarken keşke diye iç geçirmekten kendimi alamıyordum. Keşke içinde bu kadar güzel, aydınlık olsaydı belki o zaman her şey farklı olabilirdi.

Trompe L'oeil // sekaiOù les histoires vivent. Découvrez maintenant