11

473 92 21
                                    


Bedenim yorgunlukla koltuğa yayılırken, gözaltlarımdaki siyahlık dün gece her zaman ki gibi uykumu alamadığımı haykırıyordu. Hayatım eski düzenine tereddüt bile etmeden geri dönmüştü; her daim cebimde taşımaya başladığım aspirinler ve geceleri uykumdan uyandırıp bir daha uyumama izin vermeyen kâbuslar. Chanyeol tüm bunları ciddi bir sorun olarak görüyor ve beni daha da yakından takip ediyordu. Ama belki de asıl sorun benim tüm bunları yadırgamadan tekrar hayatımın içine isteyerek almamdı.

Ofisinde geçirdiğim bir buçuk saat boyunca Kim Jongdae'nin sitesinde ki son haber yazısını göstermiş, attığı anlamlı bakışlar yetmezmiş gibi hiç susmayacakmış gibi de konuşmaya başlamıştı. Onu anlıyordum: korkularını, kaygılarını, eğer işler yolunda gitmezse birçok insanın canının yanacağını. O yüzden her zaman ki sözlerim geniş odada yankılanırken tereddüt bile etmemiştim.

"Her şey kontrolüm altında Chanyeol, endişe edilecek bir durum söz konusu bile değil."

Bana inanmadığı yüzündeki ifadeden belli oluyordu. Kaşlarını kaldırmış, ellerini de beline yerleştirmişti. "Kai de o an yanındaydı, nasıl senin bu kadar ileri gitmene izin verebilir?"

İnsanların zaten kafamı uzun zamandır karıştıran soruları sormasından nefret ederdim. Kendime bile cevap bulamadığım bir şeyi onlara nasıl izah edebilirdim ki? O an sadece onu rahatlatacak kelimelerden cümleler oluşturmaya çalıştım. "Belki de... bu kadar ileri gideceğimi düşünmüyordu- fark edemedi."

Biliyordu, ben daha ağzımı açmadan bile ne kadar ileri gideceğimi çok iyi biliyordu.

Chanyeol bana bakmayı sürdürürken dönen koltuğuna tekrar oturdu. Bakışlarımı kaçırdım, derin bir nefes alırken ne kadar stresli olduğunu fark etmemek imkânsızdı. Gözaltları benim ki kadar belirgin olmasa da koyuluklar kendini göstermeye başlamıştı. Bunun sebebi yaşanan cinayetlerden daha çok benim yüzümden olması yüzünden ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Kollarını masaya dayanarak öne doğru eğildiğinde, "Kai ile seanslarınız nasıl gidiyor?" diye sordu. Sesinde saf bir merak hâkimdi. Onun aksine ben de geriye yaslanırken kısa bir, iyi, sözcüğünü kullanarak geçiştirmeye çalıştım ama tabii bu onun için yeterli değildi.

"Sana, Dr. Kim ile konuştuklarımızı anlatmayacağım Chanyeol."

Gereğinden fazla sert çıkan sesim yüzünden bir an için bocalasa da "Senden bunu yapmanı istemiyorum zaten," diyerek yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmaya çalıştı. Fakat aslında içten içe istediği en büyük şey buydu. Üstündeki gerginlikte en ufak bir azalma bile olmazken söyleyip söyleme arasında kaldığı sözleri daha fazla kendi içinde tutamamıştı. "Sadece... sana iyi geldiğini düşünüyor musun? Yani- başka birini de bulanabiliriz, tek yapman gereken istemek."

"Dr. Kim'in alanında çok iyi olduğunu ve özellikle onunla görüşmem gerektiğini söyleyen sendin?"

"Evet, biliyorum ama... iyi olmanı istiyorum Sehun. Eğer seanslarınız beklentin yönünde ilerlemiyorsa-"

"Chanyeol," diyerek sözünü kestim. Cümlenin devamını duymaya bile tahammülüm yoktu. "Seanslarımız beklediğimden daha iyi geçiyor, belli bir ritim yakalamayı başardık."

"Daha iyi hissediyor musun peki?"

'Evet' demek için tekrar dudaklarımı araladığımda bir şey beni durdurmuştu. Kafamdaki sesler, hayır diye bağırırken tam tersini söylememe izin bile vermiyorlardı. İyi değildim ve bunun zaten en başından beri farkındaydım. Ateşle oynarsan yanmayı göze alırsın, ben de yavaş yavaş yanmayı göze alıyordum. Tüm bunların ortasında duran Dr. Kim, Kai, senin amacını çözdüğüm an közü daha da alevlendireceğini biliyordum. İşte o zaman yanan sadece ben olmayacaktım. Ateşi etrafımı sardığını biliyordun, hatta belki de ateşi yakan sendin. İçgüdülerim senden kaçmamı söylerken, neden senin yanında daha iyi hissediyordum?

Trompe L'oeil // sekaiWhere stories live. Discover now