Bir gün yılanı kafesine koymayı unutup uyuya kalmıştı. Odasına gelen görevli kadın yılanı görünce olmayacak tepkiler verip ürkütünce, yılanın ısırığıyla ödemişti bedelini. Darw uyandığında çok geçti. Babası onu öldürmüştü. Bir defaya mahsus olmazdı yılanların ısırıkları, başladılar mı, geri dönüşü kesinlikle olmazdı.

Şimdi düşününce, satan adını verdiği yılanının ruhunu taşıyordu belki de içinde. Bunun sorumlusu hasta bir psikolojiye sahip babasıyla büyümüş olmasıydı belkide. Hasta zihniyetler, hastalandırırdı nihayetinde.

İçinde, kendini sağa sola fırlatan kötülük, ateşin celladı ol diye fısıldıyordu. Lakin darw bunu yapacak bir adam değildi. Savaş, düşmana benzeyince kaybedilir diyordu aliya izzet begoviç. Belki sevdiği adamın ellerinden kayıp gitmesine öncü olmuştu. Lakin ona en büyük ceza, arkasından ağlamaya dahi yüzü olmayacak halde kaybetmiş olmaktı denizi. Darw ona bir şey yapacak olsa, kırılırdı deniz. Ona kıyamazdı. Ateşe duyduğu hassasiyeti çiğneyemezdi.

Arabasına binip kararlaştırılan yere sürdü. Acelesi yoktu. Vedalaşması gereken kimse kalmamıştı. Korkmuyordu. Aksine sinsi bir heyecan vardı içinde. Bir tilkiye benziyordu.

Rıhtıma yaklaştı. Yük gemileri hazırlanmış, sefere çıkmaya hazırdı. Bir kaç büyük balıkçı ve yunanistana kaçılacak mültecilerin tıkıldığı bakımsız tekneler.

Ülkeyi illegal ziyaret eden siyahi adam darwı gördüğünde gülümseyerek ona yaklaştı

-Hey Ahbap yine karanlık sularda yüzmeye başlamışsın!

-O suları karartan bizzat benim. Benden önce maviydi çünkü.

-Bunlar çok güçlü malzemeler. nasıl kullanacağını bildiğinden emin misin ? Bak ahbap; işine karışmak istemem. Ama eğer çocuklara falan bir şey yapmayı düşünüyorsan.. paramı aldığım sürece çokta önemli değil ama yinede uyarmış olmak istiyorum, bir katliam düşünmüyorsun değil mi?

Darw yalnızca yüzüne baktı. Fazla tehlikeli bakışları vardı. karşısındaki adamı, annesinin medusa olduğundan şüphelendirecek kadar hemde.

Parayı elden teslim edip kendisine uzatılan siyah çantayı açıp eksik olup olmadığını kontrol etti her şey tamamdı. Tekrardan selam verme gereği duymadan, dönüp arabasına yürüdü. geldiği gibi sakin bir şekilde döndü evine. Çantayı aldı ve odasına çıktı, üzerinde ki ceketi çıkartıp gerekli düzeneği kurduktan sonra yeleği üzerine geçirdi.

Telefonuna baktığında abilerinden gelmiş onlarca arama ve mesajı gördü. Rembrandt.. ağzını asla sıkı tutamazdı. Yine de gülümsemişti, iyi adamlardı kardeşleri. Tanrı bütün lanetini darwa yöneltmişti.

Evinden ayrıldı. Uzun bir yol vardı önünde. Yapacağı şey, denizi uyuduğu yerde yanlız bırakacaktı. Asla yan yana gelemeyeceklerdi bu saatten sonra, fakat genç adam gömülmeyi hak eden bir yaşam sürmemişti. Böylesine ceset dolu bir geçmişle uzanamazdı onun yanına. Eğer biraz şanslıysa, kısa süreliğinede olsa, cehenneme gitmeden evvel denizin yanına varıp tepeden güneşin doğuşunu seyrederdi.

Uzun yol, uzun vicdan muhasebeleri demekti. Darwın tek yarası deniz değildi. Deniz bardağı taşıran son damlaydı. Babasının gözdesi olabilmek için sevdiği şeyleri yok etmişti önce, sonra insanları. Ella ve kızı babası yüzünden öldürülünce insanlığını. Babasını öldürürkende ruhunu. Deniz ise darwdan geriye ne kaldıysa alıp götürmüştü. Geriye zerre bırakmadan.

Karabasanları ile beraber yok olacaktı dünyadan. Hak edileni vermeye giderken, kendinede güzellik yapmayı ihmal etmeyecekti. Bu akşam herkes hak ettiğini alacaktı. Yolun sonu görünüyordu artık. Zerre korku hissetmeden yürüyordu. Denize kedi gibi iz bırakmadan yürüdüğü için kızıp ayaklarını betonlamakla tehdit etmiş olan bu adam, denizin izini unutulmayacak bir şekilde kazımaya kararlıydı.

Uzak Dur [bxb]Where stories live. Discover now