MELANKOLİ

5.7K 386 183
                                    

Ateşten..

Denizi öldürmüşler. Denizi diri diri gömmüşler. Öldürmüşler. Ölmüş. Deniz..

Ateş çıktı evden. Nasıl hissettiğini bilmiyordu. Keza ya kaçacaktı, ya da darw onu lime lime edecekti. Hak etmediğinden değil, biliyordu ki, onun gibi bir kan müptelası verirdi hak ettiği cezayı. Ancak yapması gereken son bir kaç şey kalmıştı ve yapmadan ölmeye niyeti yoktu.

Onu kızgın lavların arasına atan şey, haberinin olmasıydı. Ateş biliyordu denizin evine yapılacak baskını. Zira onu zerre ilgilendirmeyen meselelere dadanıyordu. Biraz korkutulması doğru gelmişti hatta. Ancak tek bildiği buydu. Korkutacaklardı.

Arabasına binmiş nereye gittiğini bilmeden sürüyordu. Sahile atmıştı kendini. Zar zor inip suların paçalarını ıslatmasına izin verdi.

*Yarıda kalmış aşkının hesapları içinde denizlere açıldı. içinden bir his niçin gittiğini söylemeden, doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı. Her yeni suda bir yeni Deniz. Dalgalarıyla gösteriyordu dışından yaşananla, düşünenler arasındaki farkı. Bitmiyordu köpüklerle renkler.
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun. Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek. Hani eski kelimelerle olmasa, İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı, Ölmekle yaşamanın birleştiği noktada, Yeni rüzgarlarla esen, yeni korkulara, yenilikleri bağışlamayan kelimelerin Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, Bütün olmuşlarla olanların Ve bütün olacakların O kelimelerin içinde Kendisine varamadan eskidiğini.*
Sevdiğini söyleyememişti.
Esen rüzgarın her zerresi denizin gönlüne bulanmıştı. Öyle ılık, öyle derin derin titreten.

Gözünden akan ıslaklık yabancıydı. Tanıdık bedeninde bu başına buyruk his sevilmemişti. Zira çok acıtıyordu. Neye ağlıyordu. Suların, küçük köpükler çıkararak kıyıya vurduğu noktada yere yığılan dağ gibi bir genç vardı. Onu görmedi kimse. Ancak deniz farkındaydı kıyısına vurmuş yaralı yüreğin.

Yaralanmıştı elbet. Canı acıyordu. Canı kanıyordu. Ağlıyordu hatta hıçkıra hıçkıra. Zira çok korktuğunu hissediyordu. Yapayanlız bir ölümü hak etmemişti. Deniz, naif bir ruhtu. O, çiçeklerle bezenmiş bir kayığın içinde mavilere bırakılmalıydı.

Sevmişti. Gerçekten annesinden sonra sevdiği tek kişiydi. Ancak kimse öğretmemişti ateşe sevmeyi. Nasıl incitmeden var edecekti yanında onu. Bilmiyordu. En çok annesini sevmişti mesela, kendi elleriyle öldürmüştü kadını. Şimdi denizi sevmişti. Diri diri gömülmesine göz yummuştu. Öylece çekip almışlardı yanı başından. Ruhu işitmemişti.

Sevmişti. Ancak bu yeterli değildi, acıtmadan, kanatmadan, incitmeden sevememişti. Oluk oluk kan boşaltmıştı sevdiğinin mavi sularına.
Deniz, acısını almak ister gibi hırçınlaşmıştı.
Durmadı. Durduramadı. Sanki Tüm hayatı boyunca bu günü beklemişti ağlamak için.
Göz yaşları çare değildi.

Aradı.. Onu evden çıkartıp kaçırmak istedi. Göz dağını hak ettiğini düşündüğü halde ısrarcı davranıp çıkartmaya çalıştı evden. Yaramadı bir işe. Öyle çok kaybı vardı ki arkasında. Gözleri kör olmuştu artık.
Gök yüzüne bakacak yüzü bulamadı. Çünkü, deniz her gece uzun uzun izlerdi semayı. Tanrı, insanlar bakıp ona hayran olsunlar diye yarattı gök yüzünü der buna yürekten inanırdı genç. Bunu ateşe söylememişti. Zira yanında oturup böyle şeyler konuşacak yüzü hiç vermemişti. Darwla konuşurken duymuştu.

Ellerini yüzüne kapatıp yüreği parçalanır gibi ağladı. Durduramıyordu! Tüm sinirleri boşalmış, kafayı sıyırmış gibiydi.

Sevmişti. Belli edemesede, sevmişti. Kimse kızamazdı ateşe. Herkes kendi çapında sevmişti. Deniz dillere destan sevmişti. Ateş kayıp ruhuna rağmen sevmişti.
Bir defaya mahsus öpmüştü ölünesi dudaklarından. Müptelası olmuştu sonra. Öyle ki uyuşturucu düşünemez olmuştu. Varsa yoksa dudakları. Bu şekilde bırakabilmişti maddeyi. Tutmuştu sözünü.
Deniz mi, madde mi deseler, denizin dudakları derdi ateş.

Uzak Dur [bxb]Where stories live. Discover now