yirmi üç

7.3K 443 147
                                    

-Ateş ?

-Deniz.

Neden buradaydı ? Gözlerine baktım. Görsün istedim içimdeki yıkımı. Ne halde olduğumu bilsin.

-Korkuyorum ben ateş. Kaybolmaktan, ruhumu kaybetmekten çok korkuyorum.

Bedenimde duran ellerini sıkılaştırdı.

-Korkmak büyük cesaret.

Sustum. Kaburgamı delip geçen vicdanımın sesini nasıl anlatacaktım yeterli sözcük bilgim yoktu bunun için. Cesaret değildi ki bu. Ailemi unutmuş hayatın akışını kapılmıştım. Bunu kim nasıl anlardı ?

-Hissediyor musun ?

Dudaklarını ısırıp gözlerini ağaçlarla dolu mezarlıkta gezdirdi.

-Hissedemiyorum.

-Neden buradasın o halde ?

-Buradayım çünkü seninde geleceğini biliyordum.

-Anlamıyorum.

-Sen bu mezarlığa uzun zamandır hiç yanlız gelmedin. Bu gün geldiğinde, uğrayacağına emin olduğumdan bekledim kapıda.

-Nasıl ?

Yutkundu.

-Benim korktuğum şeyde buraya yanlız girmek. Buna gücüm yok, yüzüm yok. Ancak seninde burada olmandan güç alarak girebiliyorum içeri. Yine karşısında durup konuşamıyorum. Çünkü gözlerini sonsuza dek kapattığı an, tüm sözlü iletişim imkanımı yitirdim annemle. Hissetmesini ummaktan başka elimden birşey gelmiyor.

İşittim sözleri hazmetmeye çalışırken, gözlerimi ondan kaçırdım. Ateş ilk defa anne kelimesini zikrediyordu. Ses tonu buz gibiydi buna rağmen yakıyordu.

-Annem, babamın evinde çalışan hizmetli ailenin işitme engelli çocuymuş. Belirli bir yaşa geldiğinde uçarı herifin onu zorladığı bir ilişki, hamile kalmasına sebep olmuş. Aptal bir kadın değildi. En doğrusunu yaparak kaçıp kurtulmuş. Sonra o lanetli çocuğu doğurmuş.

Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti..

On bir yaşındaydım. Çok küçük bir evde annem, dedem ve anneannem yaşıyorduk. Araba motorlarının sesi yankılandı önce, sonra tahta kapı kırılacak kadar sertçe çaldı.
Tir tir titriyordu annem, çünkü camdan onu görmüştü. O evden yanlızca ben canlı çıktım. Onlar burada yatıyorlar.

Sıcak yaşlar gözlerimden akıp, çenemden aşağı düşüyordu. Saçlarımın arasında hissettiğim parmaklarıyla daha kötü ağlamaya başladım.

-Annesini bir daha hiç göremeyeceğini düşünen çocukların acısı bu. İflah olmaz.

-Ama ateş, bu acı öldürür bizi..

-Yaşamak böyle olmaz zaten deniz. Biz mezarlık bekçileriyiz. Mezarlarımız bedenlerimiz.

-O halde, sen bu dünyanın en çiçeksiz mezarısın.

-Hepimiz karanlık içindeki bir mezarlığın içindeyiz ama senin mezarın kutsanmış. Ömrümde böyle güzel şey görmedim.

Kafamı göğsüne saklayıp bir süre soluklandım orada. Dinlendim. Sonra ayrıldım bedeninden tamamen.

-Vedalaşma vakti.

Beni onaylayıp ayaklandı. Belli ki o an ikimizde kuma bulanmış kıyafetlerimizi, tutulmuş bedenlerimizi düşünmekten acizdik.

-Kapıda buluşuruz.

Diyerek ayrıldı yanımdan.

Ben ise gözlerimi asıl muhataplarıma çevirdim. O an içim de muahakkak bir yerler paramparça olmuştu. Haykırmak isterken sessizliğimi korudum. Titreyen avuç içlerimi kurumuş toprağın üzerinde gezdirdim. Sonra sertçe bastırdım. Hissetmeye ihtiyacım vardı.

Uzak Dur [bxb]Where stories live. Discover now