SKYFALL

5.5K 350 170
                                    

Darwdan..

Kaç saattir yaşıyorsun sevdiklerinin kayıp gittiği bu evrende. Bu kaçıncı yeniliş? Tanrıya senin bunu kaldıracak gücünün olduğunu düşündüren neydi, katlettiğin onca masum ruhun cezası cehennem değil mi? Sahi, kim söyledi ki zaten cehennemin başka bir yerde olduğunu. Cehennem darwın kalbi değil mi? Dünyada, magma dışında ne var böylesine alev almış, böylesine kaynayan lavlar kimin damarlarında akıyor?

Ardında bıraktığı katliama dönüp bakmadı. Hışımla terk ettiği ev kan gölüydü. Belki sura üflenmemişti henüz, lakin tanrı kırbacını şaklatalı bir kaç saat oluyordu. İbre sınırları zorlarken, tek dileği bu defa yanlız kalmamış olmaktı. Fakat kaldığını daha şimdiden biliyor ve kızıyordu kendine.

Aştığını sandığı onca yürek sancısı gelip konmuştu göğsüne. Sert bir gagası vardı ve kanatana değin didikliyordu. Yerinde saymış olmanın verdiği buruk his acıtıyordu. Demek ki dedi, demek ki, ölümlerin acısı hep taze kalıyordu.

Bu yüzdendi onca yükün altında kalıp ezilmesi. Bütün kemikleri batıyordu ruhuna. Özellikle kalbi. O kas parçası taş kesilmiş ruhuna çarpmıştı, görkemli camlardan ruhu, çarpan taş yüzünden paramparça olup etine saplanmıştı. İçi, kıyametti. Dışı, deprem sonrası harabe.

Yanından hızlıca geçen evlerde, geçim telaşı, tutunma çabası, var olabilme kaygısı vardı belki. Belki sıra sıra dizilmiş ağaçlar aralarında tartışıyordu. Belki sevişiyordu kökleri durmadan. Darw ise vatanını kaybetmiş olmanın derdindeydi. Nereye gidiyordu böyle son sürat? Bir defa daha kaldırabilecek miydi aşık olduğu cesedi? Belkide kay kenara derdi bu defa. Nitekim başka bir alternatifi yoktu.

Genç adam, polis kuşatması altında ki evi bir süre uzaktan izledi. Bazen bir avuç topraktır vatan, bazen milyonlarca kare toprak. Bazen bir ordu, bazen tek bir asker. Bazen bir adam, bazen de cesur bir yürek. Küçük cesur adamı nasıl da almışlardı ondan, nasıl kaybetmişti vatanını!

Evine gitti. Yapması gereken asıl şey denizin kabrini bulmaktı. Hak ettiği şekilde defnedilmeliydi. Ya da istediği gibi, denizlere karışarak. Ne var ki gücü tükenmişti.

Arabadan inip tanıdık yapıya yürüdü. Bacakları tutmuyordu, gözlerini yakan yaşlar intihar için çırpınırken titreyen dudaklarını dişleriyle ezdi. Bir cenaze daha kaldırması gerkiyordu. Ne çok kaybı vardı bu adamın..

Kapının önünde ki mermer üç merdiveni aştı aşmasına, zira tökezlemiş olsada yere düşmemişti, yaşlar yüzünden bulanıklaşan gözleri, anahtarı kilide yerleştirmesine engel oluyordu. Bir kaç deneme sonrası usulca yıkıldı kapı önüne. Zifiri karanlık kaplamıştı her yeri. Ellerini yüzüne kapattı. Nefesi daralıyordu. Kalbi kan değil zehir pompalıyordu.

Bir kaç küçük hıçkırık koptu dudaklarından. Bir adam ölmüştü bu gece. Melekler kadar güzel bir adam. Öyle ya, kim bilir belki göz yaşı dökmüşlerdi dünyaya sürgün edilmiş o güzel meleğin acınası katledilişine. Güneş nasıl doğradı bu utançtan sonra, ay hangi yüzle takip ederdi tekrardan çocukları..

Beyni bomboştu. Beyni kıştı. Kıyametti. Nuhun tufanıydı bedenini ele geçiren. Darwın sığınacak bir kayığı dahi yoktu. Keza olsada o denize açılacak yüzü kalmamıştı. Denis.. sen ne yaptın bu adama çocuk, hangi insan hak eder onun yürek yangını, hangi adamın omuzlarında ki melekler ağlar onun için? Karanlığın içinde ki kuşlar ötmeye utanmış, genç bir adamın geri dönüşü olmayan yangınlar içine yürüyüşüne şahitlik ediyordu. Ne büyük acımasızlıktır bu.

Telefonunu çıkarttı. Kapatmışlardı ateşin adamları zorla alıkoyarken. Ve şimdi açıldığında denizden gelmiş cevapsız çağrı, canı yeterince yanmıyormuş gibi, daha karanlık zindanlarla yüzleştirmişti ruhunu.

Uzak Dur [bxb]Where stories live. Discover now