on üç

14.9K 904 161
                                    

Ev yapımı kurabiyelerimi, cam bir saklama kabına yerleştirdim. Ateşe özenip tamamen siyah giyinmiş olmama rağmen kumral saçlarım ve renkli gözlerim, bir gökkuşağının parçası olduğumu haykırır gibi parlıyordu siyahlara boğduğum bedenimde.

Üç buçuk senedir, ateşi görebilme umuduyla girdiğim okula, elimde ateşe hazırladığım kurabiyelerin olduğu bir kapla girmek hayaldi işte.. Ateşin söylediği gibi değildi. Onu ilahlaştırmıyorum, yarısı bile etmeyecek insanlara açılacak olsam neler yapacağını tahmin etmek zor değil sadece. Ve ben ona açılırken en iyi ihtimalle temiz bir dayak yemeye hazırdım. Çünkü güç, zenginlik, tanınmışlık.. bunlar karakteri birer parazit gibi emerek egodan ibaret bir ruh bırakır geriye. Eş cinsel değilse, homofobiyi de
rahatlıkla yanına iliştirebilirdiniz parazitlerin, çünkü ateşin halk kahramanı olduğu falan yoktu. Karanlığa batmıştı dibine kadar.

Karşılık almayacaksın. Bunu bile bile sana verilen ufak fırsatları, yıllarını verdiğin adamı tanımak için değerlendir. Ne eksik ne de fazla. Yapacağın tek şey bu.

Bahçede ki bankta oturmuş adama yürüdüm. Siyaha boyamıştı tanrı onu.. Saçlarını..gözlerini.. kaşlarını.. göz altları.. kirpiklerini.. sakallarını..
Buna ek kendisi de tanrının yolundan gitmiş siyah kumaşlara bürümüştü bedenini. Öyle güçlü ve yakışıklıydı ki. Ona bakmak acı veriyordu işte.

Göz göze geldiğimizde gülümsedim. Boş bir bakış attı bana. Sonra gözleri elimdeki kabı bulduğunda dudakları saniyelik kıvrıldı.

Sakin kalmaya özen göstererek yanına yaklaştım, korumalar eskisi gibi gergin değillerdi, sanki ateşe saldırma ihtimalimi göz önüne alıyor gibi her an saldırmaya hazır duruyorlarken, şimdi yanına hayli yaklaşmışken, beni çokta sallamadıklarını fark ettim.

-Oturabilir miyim ?

Hafif kafasını sallayarak onayladı. Oturunca gülümsedim.

-Nasılsın ?

-İyi, sen ?

-İyiyim. Teşekkür ederim.

Bir kaç dakikalık sesizlik sonrası elimde ki kabı uzattım. Düz bir ifade yerleştirdiği yüzünden ne düşündüğünü anlamasamda, elimi havada bırakmayıp kabı alması, sanki yüreğimdeki bir ağırlığıda kaldırmış gibi hissettirmişti.
Kapağını açıp baktı.

-Sen mi yaptın ?

-Ben yaptım.

Hmm gibi bir ses çıkartıp rastgele aldığı bir kurabiyeyi inceledi.

-Önce sen ye.

Elinde ki kurabiyeyi ağzıma doğru uzattığında tereddüt etmeden ısırdım yarısını. Çiğnerken, dikkatle dudaklarıma bakması sebebiyle yutkunamayıp kısa bir öksürük krizine girdim. İşte üzerimde böyle bir etkin var ateş..

Yarısını benim ısırdığım kurabiyeyi ağzına attığında, içimde mutluluktan ağlayan bir deniz vardı.

Bir kaç kurabiye daha yedi. Bana hiç uzatmamış olmasına takılmadım, zaten onun için yapmıştım.
Beğenmese yemeye devam etmezdi. Saatlerimi harcamıştım bunlar için. Değmişti şüphesiz.

Koruması yanına eğilip, duyamadığım kısa bir şey söyledi kulağına. Onaylayıp bana döndü.

-Bunlar bende kalıyor.

Elindeki kabı işaret ediyordu.

-Tabii, sorun değil.

Ayağa kalktı. Bir kaç adım atıp duraksadı. Neden bilmiyorum ama, sanki içten içe kendisiyle tartışıyormuş gibi geldi bana.

-Görüşürüz.

Gülümsedim. Gülüşümde, Üç buçuk yıl içimde büyüttüğüm çırılçıplak aşk bariz bir duruş sergiledi. Basit bir kelime.. Neden bu denli kalp sancısı yaratırdı ki ?

-Görüşürüz..

Uzak Dur [bxb]Where stories live. Discover now