10.Bölüm (Kapı)

285 62 47
                                    

GRAY

Düşün Gray düşün, ne zamandan beri bu kadar kalın kafalısın ki doğru dürüst bir plan bile yapamıyorsun? Ah, ne zamandan beri olacak? Şu başbelası nişanlımla tanıştığımdan beri, sürekli onu düşünecek vaktim yok aptal beynim, bunun neyini anlamıyorsun?

Derin bir nefes aldım ve önümdeki kağıda bakarak tekrar odaklanmaya çalıştım. Bu akşam planı bitirip yarın uygulamaya koyarsam her şeyi halletmem için iki gün yeterli olurdu ama tek bir sorun vardı; hala bir planım yoktu. Acı gerçekse bu tek sorunun en büyük sorun olmasıydı.

"Natsu?"

Odanın bir köşesinde kendi kendine egzersiz yapan Natsu'ya dönerek biraz da olsa dikkatimi toplamanın bir yolunu bulmak istedim, o kadar düşmüştüm gerçekten.

Natsu ise bana şaşkın gözlerle bakıp "Vay canına." demişti. Neden böyle tepki verdiğini bir sonraki cümlesinden sonra anladım. "Planının üstünde çalışıyor olmana rağmen bana sataştığına göre gerçekten boka batmış durumda olmalısın."

İç çekip "Bir şey düşünemiyorum." dedim. Güldü. "Neden? Yoksa aklın güzeller güzeli nişanlında mı?" Karnına hafif bir yumruk atıp "Güzellik fikrini kendine sakla." dedim.

Hafif yumruk attığımı sanıyordum ama biraz canı yanmıştı, öksürdükten sonra gülümsedi. "Bunu Lucy'nin güzel olmasıyla ilgili konuştuğunda yediğin yumruklara sayıyorum."

Bir şey söylemeden kafamı önüme çevirdiğimde "Haklıyım, öyle değil mi?" diye sormuştu sırıtan bir yüzle. "Juvia'yı düşündüğün için plana odaklanamıyorsun."

Cevap vermedim. Sessizliğim onun konunun ciddi olduğu kanısına varmasını sağlamış olmalı ki o da yüzündeki gülümsemeyi silip elini koyduğu omzumu sıkmıştı. Bense bu sessizliği "Nasıl anladın?" sorusuyla bozmuştum.

"Neyi onu düşündüğünü..?"

"Hayır, onu değil." Neden bahsettiğimi anlamadığı için suratında boş bir ifade vardı. "Neyi o zaman?" diye sordu karşıma otururken.

"Lucy'e aşık olmandan bahsediyorum, nasıl farkına varmıştın?" Saçmalıyormuşum gibi bana baktıktan sonra "Varmadım." dedi. "En azından kendi başıma bunun farkına varacak kadar beynim olmadığından eminim."

Güldükten sonra "Sen fark etmiştin." demişti. "Bana Lucy'e karşı farklı olduğumu söylemiştin ve de onun yanında mutlu olduğumu." İç çekti. "Sonra ben de bunun üzerinde düşünmeye başladım ve haklı olduğunu fark ettim, ona karşı hislerim olduğunu reddedemeyeceğim bir noktaya gelmiştim."

Yutkundum. Biraz bu duyduklarımı kafamda tarttıktan sonra çekinerek "Peki..." dedim. "Peki ben sana nasıl görünüyorum?" Açıklayıcı olmak için kendimi düzelttim ve "Juvia'nın yanındayken yani." dedim. "Onunla birlikteyken..."

Düşünür gibi bir süre baktıktan sonra "Dürüst olmam gerekirse vereceğim cevabın planına odaklanmanı sağlayacağını sanmıyorum." dedi. Omuz silkip "Her türlü aklım dolu zaten." dedim. "Bari kafamda bir netlik oluşsun."

"Şey..." Güldü. "Akıl alman gereken en son kişi benim aslında. İçinde bulunduğum durum malum." Gergin gülüşü sonradan yerini şefkatli bir yüze bırakmıştı. "Ama seni tanıdığım kadarıyla bir şeyler söyleyebilirim. İkinizi çok kısa bir süre birlikte görmeme rağmen..." Gözlerini bana dikmişti. "Fark etmemek aptallık olurdu. Ona kesin aşıksın diyemem, bu beni aşar ama en azından ondan hoşlandığını söyleyebilirim."  Yine bir sessizlik olmuştu.

Sessizliğe karşı bir anda Natsu neşeli bir tavır takınıvermişti. "Hadi ama, Gray. Ne çocuksun ne de aptal. Daha önce kadınlarla iletişime geçmemen gibi bir bakirelik de söz konusu değil. Basbayağı o senin için farklı işte, yanında gerçekten eğlendiğin ve huysuzluğunu bir kenara bıraktığın tek kişi, daha nasıl bir kanıt bekliyorsun ki?"

Bilmiyordum. Aslında kanıt beklediğim falan da yoktu, bir şeyleri reddedecek değildim. Sadece hislerimi netleştirmek istiyordum, içimdeki bu belirsiz duyguya bir ad koymak istiyordum, böylelikle ondan gelecek bir darbeye hazırlıksız yakalanmazdım. Taş kalbimin içimdeki bu tıkırtıları anlamak istiyordum sadece.

"Bana onun hakkında ne düşündüğünü söyle." Natsu'nun ani çıkışına karşılık umursamaz gibi davranmaya çalıştım ve omuz silktim. "Şey..."

"Ney?"

"O güzel?" Göz devirip "Onu biliyoruz, onu geç." dediğinde "Cidden karnına bir yumruk daha yiyeceksin." demekten kendimi alıkoyamamıştım. "Vay canına, onu gönlü bağlı olan en yakın arkadaşından bile kıskanıyorsan, cidden fena boka batmışsın..."

Dalga geçiyordu resmen benimle. "Bir doktora görünmek ister misin? Aşk doktoruna falan, ne dersin?" Elimdeki kalemi ona fırlatırken "Kalsın." demiştim sinirle. "Eğer senin gittiğin doktor oysa görüldüğü üzere pek de bir faydası dokunmuyor insanlara."

Kalemi yerden alıp masaya koyarken "Herkesin aşk doktoru kendine." demişti. "Beni Lucy'den başkası iyileştirmeyeceği gibi seni de Juvi..." Suratımdaki ifadeyi görünce akıllılık edip susmuştu ve bende nefret dolu suratımla "Gerçekten bu edebiyatı yapacak mıydın?" diye sorma imkanı bulmuştum.

Utanarak "Hayır, hayır, sadece dalga geçiyordum." dediğinde dahi ifadem değişmemişti. "Umarım öyledir çünkü cidden burdan yüzünü hedef alacak şekilde nasıl kusarım diye düşünmeye başlamıştım."

Huysuz bir tonla "Çok biliyorsan sen açıkla." demişti. "Kelin ilacı olsa alır başına sürer, sanki çok mükemmel bir aşk hayatım varmış gibi bir de utanmadan benden tavsiye istiyorsun, bu kadar mı düştün?"

"Ben de sana kadar alçalmaktan memnun değilim saman beyinli herif ama burda ikimizden başka kimse yok görüldüğü üzere."

"Bana kadar alçalmak gibi bir tabir kullanmak yerine Lucy ile aramızı yapsaydın şimdiye çoktan çocuklarımız olmuştu."

"Çöpçatan mıyım ben? Kendi işini kendin hallet!"

Kollarını göğsünde bağlarken suratına trip atan bir ifade yerleştirmişti ama tüm bu duygu sömürüleri için fazla taş kalpliydim, o yüzden ona kızmaya devam ettim.

"Nesi bu kadar zor anlamıyorum. Lucy'i tanıdığımı yüzüme vurup duruyorsun ve ben de onu tanıdığım kadarıyla ki bu büyük bir oran sana. aşık olduğunu söylüyorum. Ve gökteki bulut dahi biliyor ki sen de ona aşıksın, yani tek yapman gereken gidip onunla konuşmak!"

Dudaklarını kemirdikten sonra tekrar bana sarmak üzereydi ki ona bu fırsatı vermeden "Benden daha ne yapmamı bekliyorsun?!" diye sordun. "İstersen bir de sana dublaj yapayım Lucy'le konuşurken!"

Sakinleşip "Ben de anlamıyorum." demişti Natsu ondan beklediğim tavrın aksine. "Başkalarına gelince her şey çok kolay ama aynı şeyi kendin yapman gerektiği zaman dünyanın en ağır yükü haline geliyor, öyle değil mi!?"

Yutkundum. "Senin benden ne farkın var?" Kaşlarını çatmıştı haklı olarak. "Juvia sana karşı senin ona karşı olduğundan daha cesur, sense hala bir ergen gibi davranıyorsun."

Göz devirerek "Ben en azından hislerimden eminim." demişti. "Senin gibi belirsizliklerde yüzmüyorum." İç çekti. "Ve bu kararsız tavrının sebebinin korkaklık olduğunu da çok iyi biliyorum. Onu sevdiğini kabul etmeye korkuyorsun çünkü incinmek istemiyorsun."

Alayla gülümseyerek "Büyü biraz." demişti. "Benim Lucy ile konuşmamak için nedenlerim var ama senin hislerini kendine bile itiraf edemiyor, etmek istemiyor oluşun çok eski moda."

Tekrar uzun bir sessizlik olmuştu. Natsu'nun dediklerini düşündüğüm için konuşmamayı seçmiştim. Natsu ise son bir kaç şey söylemeye kararlı gibiydi.

"Sen zeki bir adamsın, Gray. Mantıklı bir adamsın, hem de benim hiç olmadığım kadar. O yüzden bence ne hissettiğini çok iyi biliyorsun, sadece kendine itiraf edemiyorsun o kadar. İtiraf etmek istediğini söyleyerek kendine telkin versen de aslında istemiyorsun, bu yüzden bu kadar çıkmazdasın. Ama..."

Gülümsemişti. "Bu kadar korkmana gerek yok. Juvia senin tüm kibrine rağmen o buzdan kalbinin kilidini eritmeye çalışıyor." Omuz silkti. "Sen neden ona kapıyı açmıyorsun? Sen kapıyı açana kadar o dışarda donarsa her şey için çok geç olacak, bunu yapma. Yapmana gerek yok."

Yutkunmuştu gözlerime bakarken. "Sen o değilsin."

Krallık SorunsalıWhere stories live. Discover now