42. BÖLÜM ♧ İKİ KELİME ON ÜÇ HARF

Start from the beginning
                                    

Aras’ın yanında olmak istiyordum. Hem de her şeyden çok. Koca iki ay boyunca ondan, gözlerinden, kokusundan, sesinden mahrum kalmışken şimdi bir an olsun bile yanından ayrılmak istemiyorum ama gidemiyordum işte. Çünkü ben onun tanıdığı kişi değilim. Ben onun Azra’sı değilim. Ben bambaşka biriyim.

Sıcak suyu tüketmiş olmalıyım ki su aniden soğuduğunda bütün bedenim gerildi ve kaskatı kesildim. Hızlı bir şekilde çökmüş olduğum yerden kalktığımda suyu tamamen kapattım. Duş kabinini açtığımda sağa doğru uzanarak asılı duran bornozumu aldım ve üzerime geçirip ipini sıkıca bağladım. Hemen sonra ise banyo dolabımızdan saç havlumu alarak saçlarıma sardım. Buğulanmış olan aynayı kolumla hafifçe sildiğimde aynadaki yansımama baktım. İki ayda altı buçuk kilo vermiştim. Yüzüm incelmişti. Gözlerim eski renklerini yitirmişler, yerlerini soluk bir yeşile bırakmışlardı. Yanaklarım iyice içe çökmüştü. Bazı sabahlar uyandığımda gözlerimin altlarında mor halkalar oluyordu ve bunlar korkunç görünmeme sebep oluyorlardı. Sadece ruhum değil, bedenimde değişmişti. Her şeyimle apayrı biriydim sanki.

Kendime bir süre daha bakmayı sürdürdükten sonra başımı iki yana sallayarak gözlerimi aynadaki yansımamdan ayırdım ve ardından kilitli banyo kapısını açarak dışarı çıktım. Koridorda ilerledikten sonra odama girerek kapımı ardımdan kapattım. Açık olan perdelerimi çekip üzerimdeki bornozumdan kurtuldum. Önce iç çamaşırlarımı giyindim, ardından da koyu mavi renkteki kot pantolonumu ve kazağımı. Saçlarımı hızlı bir şekilde kurutup taradım.

Odamdan çıkmadan önce bir kez daha dolaba gidip arkaya sıkıştırmış olduğum çantamı aldım ve fermuarını açtım. Şifonyerimin ikinci çekmecesinden birkaç parça iç çamaşırıyla, renkli çoraplarımı aldım. Hemen sonra yeniden dolabıma dönüp çok sevdiğim kalın pijamalarımı, iki tane eşofman altımı ve bir tane de kazakla, bir tane tişört alıp çantanın içine koydum. Garfield’lı peluş terliklerimi de çantada kalan boş yere sıkıştırdıktan sonra çantamı yatağımın kenarına bırakıp bornozumu asmak için banyoya gittim. Bornozumu yerine asmamın ardından adımlarımı salona doğru yönelttim.

Annem her zamanki koltuğuna yerleşmiş, elindeki kitabını okuyordu. Benim çok önceden okuduğum ve Jojo Moyes’e ait olan Senden Önce Ben adlı harika bir kitaptı. Kitabın son sayfalarına doğru gözyaşlarımı tutamamış, başıma ağrı girene kadar ağlamıştım.

“Anne?”

Anneme seslendiğimde başını kaldırıp bana kısa bir bakış attı. Hemen sonra solunda duran sehpaya uzanarak ayracı aldı ve kaldığı sayfaya yerleştirmesinin ardından kitabını kapattı. “Saçlarını iyice kuruttun mu?” diye sorduğunda karşısındaki koltuğa oturmuştum. “Evet.” diye fısıldadım sessizce.

“Az önce babanla konuştum. Seni uzun zamandır göremediğinden söz etti. Birazdan burada olacakmış.”

Babam… Onunla en son görüşeli ne kadar olmuştu hatırlamıyordum. Sürekli Savaş ile birlikte olduğum için babamı, annemi ve arkadaşlarımı ihmal etmiş, onları göremez olmuştum. Doğrusunu söylemek gerekirse babamı fazlasıyla özlemiştim. Onunla görüşmeye en az onun kadar benimde ihtiyacım vardı.

“İyi olmuş. Ne zamandır görüşememiştik.”

Annem boğazını temizlediğinde eliyle alnını kaşıdı. Ardından saçları gayet düz olsa da onları düzeltmek için ellerini saçlarının arasında gezdirdi. “Bir şey mi söyleyeceksin, anne?” diye sordum. Gözleri anında benimkileri bulduklarında oturduğu yerde dikleşti ve dirseklerini dizlerine yasladı.

“Bana… Bana babanın bizi bir kadın için değil de borca battığı için terk ettiğini söylemiştin, hatırlıyor musun?” diye sordu.

“Hatırlıyorum.”

Affet BeniWhere stories live. Discover now