***

3 YIL SONRA

Genç adam heyecanla gömleğinin düğmelerini ilikledi ve parlayan gözlerle aynaya baktı. Kahvaltısını etmişti ve üniversiteye gitmek için bir hayli heyecanlıydı. Dersin başlamasına bir saat olsa da onun yapması gereken başka bir iş vardı.

Ev arkadaşına veda ederek hızla evden çıktı. Kiraya çıktığı ev okuduğu üniversiteye bir hayli yakındı ve bu onun için bir hayli kolaylık sağlıyordu. Son iki sene de olduğu gibi.

Üniversitenin kapısından içeriye girmedi ve sağ çekilerek beklemeye başladı. Sarı saçlarını özenle yapmıştı ve en sevdiği parfümünden sıkmıştı. Son altı aydır yaptığı gibi.

Yanağına konan öpücükle gülümsedi ve sırıttı.

"Günaydın Çağrı."

"Günaydın bebeğim."

Genç kız genişçe gülümsedi. Oda kendine bir hayli özenmişti. Siyah saçlarını düzleştirmiş ve hafif bir makyaj yapmıştı.

"Her zaman ki gibi çok güzelsin."

"Utandırıyorsun beni."

Çağrı gülümsedi ve narin kızın yanağını okşadı. Genç kız bu hareketine karşı utanmıştı. O alışık değildi ki böyle şeylere.

"İyi ki hayatımdasın Aleyna. Resmen hayatımı güzelleştiriyorsun."

Genç kızın gözleri parladı. "Gerçekten mi Çağrı?"

Çağrı genişçe gülümsedi. "Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Hayatıma anlam kattığın için teşekkür ederim."

Aleyna aradaki mesafeyi kapatarak delikanlıya sıkıca sarıldı. Çağrı'da anında sarılışına karşılık vermişti. İkisi de mutlu ve mesutlardı.

Çağrı umulmayacak bir hızla Bade'yi unutmuş ve hayatına kaldığı yerden devam etmişti. Bade için üzülse de bunu aşmayı başarmıştı ve sanki o hiç var olmamış gibi hayatını sürdürebiliyordu.

İyi bir üniversiteyi kazanmış ve güzel bir kızla tanışmıştı. Okulunda gayet başarılı ve saygın birisiydi. Aleyna ile de altı aylık güzel bir ilişkisi vardı. Onun için hayat güzel ve huzurlu geçiyordu. Hatta hiçbir zaman bu denli huzur bulamamıştı.

"Kahve içelim mi Aleyna?"

Genç kız gülümseyerek cevap verdi. "Olur."

Beraber sarmaş dolaş üniversitenin içine girdiler. En azından birileri hayatına devam edebiliyordu.

***

Tolgay her zaman ki yerine oturmuştu ve dalgın bir hali vardı. Son üç yıldır böyleydi. Hayatı yaşanamaz bir hale gelmişti. Neden nefes aldığını bile bilmiyordu. Sadece içiyor ve uyuyordu. Böylelikle düşünme fırsatı olmuyordu. Böylelikle acı çekmiyordu.

Aralanan kapı ile zorlukla başını kaldırdı. Gözleri baygın ve ölü bir şehri andırıyordu. Hayattan soyutlanmış bitik bir bedendi.

"İçmesene artık. Harap ettin kendini kardeşim."

"Karışma bana Demir."

İki yıldır Demir ile beraber aynı evde kalıyorlardı. Demir her şeye rağmen Tolgay'ı affetmişti ve ona yardımcı olmaya çalışıyordu. Tolgay ise değil yardımı kabul etmek kendisiyle konuşulmasına bile fırsat vermiyordu.

O acısıyla baş başa kalmak istiyordu. Bade'den başka hiçbir şeyi düşünmek istemiyordu. Hayatı boyunca da bunu yapacaktı.

"Yemek yemelisin. Yoksa açlıktan öleceksin."

Gerçekten de öyleydi. Tolgay çok ama çok zayıflamıştı. Bade'nin yokluğu hiçbir şekilde ona yaramamıştı. Meğer ne kadar çok seviyormuş onu. Keşke hayattayken de onun kıymetini bilebilseymiş.

"Siktir git Demir. Yalnız kalmak istiyorum."

Demir sinirlenerek yerdeki boş içki şişelerini toplamaya başladı. Ne kadar çok şişe vardı böyle. Her yer şişeden geçilmiyordu. Tolgay kendisine ne yapıyordu böyle?

"Onu çok mu özlüyorsun?"

Tolgay kızaran gözlerini Demir'e çevirdi. Ondan bahsedilmesi bile canını yakıyordu. Ölümünün üzerinden tam üç yıl geçmişti ama hala onu çok seviyordu. Öldüğüne bir türlü inanamamıştı ve bunu kabullenmekte bir hayli zorlanmıştı. Hala öldüğüne inanmasa da bazı gerçekler kapı gibi karşısındaydı.

"Onu ne kadar özlediğimi tahmin edemezsin Demir. Canım çok yanıyor biliyor musun? Artık bu nalet içkiler bile bir sike yaramıyor."

Demir buğulanan gözlerini sıkıca kapattı. Tolgay'ın acısı o kadar çok içine işlemişti ki ağlamamak elde değildi.

"Bir gün her şeye geçecek kardeşim. Buna inan."

"Beni yalnız bırak Demir."

Demir bir şey demeden odadan çıktı. Tolgay ise gözlerini kapatarak dinlenmeye çalıştı. Kısa bir sürenin ardından uykuya dalmıştı.

"Bade?" diye fısıldadı.

İnanamıyordu. Genç kız karşısındaydı. Bembeyaz bir elbise giymişti ve gülümseyerek ona bakıyordu. Tolgay gözlerine inanamadı. İlk defa Bade'yi görüyordu.

"Seni çok özledim." dedi.

Genç kız gülümsedi ve çıplak ayakları ile ona doğru yürümeye başladı. Sarı saçları parlak ve her zaman ki gibi oldukça güzeldi. Gözleri ise parıldıyordu. Bir melekten farksızdı.

Tolgay'ın tam önünde durdu ve başını usulca yukarıya doğru kaldırdı. Tolgay'ın kalbi durmuştu sanki. Nefes dahi alamıyordu.

"Niye bu kadar üzgünsün Tolgay?"

Tolgay sevinçten ağlıyordu. Bade onunla konuşmuştu. Heyecanlanarak cevap verdi. "Seni yanımda istiyorum. Neden gittin ki?"

Genç kız genişçe gülümsedi. "Böyle olması gerekiyordu."

"Seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

"Evet, biliyorum."

"Lütfen beni affet. Her şey benim yüzümden oldu."

Genç kız başını iki yana salladı. "Seni zaten affettim. Ben burada oldukça huzurluyum. Artık benim için göz yaşı dökme. Hayatına bak. Güzel bir geleceğin olduğunu görebiliyorum."

"Sen olmadan hayatın anlamı yok ki."

Bade bir kez daha gülümsedi. "Olacak. İnan bana hayatının anlamı olacak."

Tolgay irkilerek rüyasından uyandı. Kalbi fazlasıyla hızlı atıyordu. Bir yandan da gizleyemediği bir sevinci vardı. Bade'yi görmüştü. Daha ne isterdi ki?

Masanın üzerinde duran fotoğrafı aldı ve öperek kalbinin üzerine bastırdı. Şimdi ruhu bir nebze de olsa huzur bulabilmişti.

Teşekkür etti içinden yaratana. Gözlerini sıkıca kapattı ve sıcak göz yaşlarının yanaklarına düşmesine izin verdi.

Tek bildiği bir şey vardı ve oda hayatı boyunca Bade'yi unutamayacağıydı. Silkelenerek ayağa kalktı ve fotoğrafı cebine soktu. Evden ayrılarak yürümeye başladı.

Son üç yıldır geldiği gibi yine buradaydı ama bu sefer yüzünde tarif edemediği bir gülümseme vardı. Bade Sayılkan'ın mezarının başında durdu ve içten bir şekilde konuştu.

"Merhaba, yine ben geldim."

SON

ZindanNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ