Bölüm 35: Tutsak!

4.5K 319 14
                                    


Acı haber tez duyulur derler ya... Öyle de oldu. Gün aydınlanmakla karanlık arasında kalmış bir vakiti yansıtıyordu. Gök mavi, sarı ve kırmızı arasında kalmıştı. Umut'un telefonu sabahın bu kör saatinde acı acı çalmıştı. Umut bu vakitlerde çalan telefonlardan haz etmezdi. Nadiren iyi haber getirirdi; çünkü güzel haberler günün en aydınlık saatlerine layıktı. Acı haberler ise en lmadık anlarda en vakitsiz anlarda çalardı kapıyı.

Uykulu hareketlerle telefonu açan Umut hattın diğer ucunda ağlayan nişanlısının dediklerinden bir şey anlayamamış ama odada bir yandan koşturup giyinmeye başlamıştı. Sonra bir başka kadının sesi geldi telefondan. Kadının sesi yabancıydı. Umut daha da panikledi.

"Alo beyefendi alo..." Bir süre sessiz kalan Umut "Buradayım." Diye cevap verdi.

"Beyefendi ben Doktor Bade KINAY burası ... Hastahanesi. Yakınınızın evi bir saldırıya uğradı. Evdekilerden iki kişi yaralı birisi baygın. Telefonun sahibi olan bayana az evvel sakinleştirici yapıldı. Hemen gelseniz iyi olur. Tekrar ediyorum, burası ... Hastanesi." Umut telefonu kapattı. Ardından Umut bir Kuzey'e haber vermişti ve telefon trafiği başlamıştı. Murat da dahil herkes aranmıştı. 

Hastanede Eleine ve Aygün'ün alındığı üzerinde ameliyathane yazan şifreli kapının önü izdiham yeri gibiydi. Bekleme odalarında ameliyattan çıkanların ismini takip etmeye kimsenin gücü yoktu. Şimdi ameliyathanenin kapısı önünde çıkan sedyelerde arıyorlardı o tanıdık yüzleri.

Umut Karin yıkılmıştı. Kendi babası kardeşleri yeğenleri de oradaydı; fakat genç kadın Vildan Sultanın kollarında hem ağlamış hem de dua etmişti. Kapıdan her çıkanla koşmuştu. Aygün'ün durumu kritik değil derken kurşunun atardamar üzerinde olduğunu ve ameliyatın riskli olduğunu duymuşlardı.

Umut Karin bir değil iki yıkılmıştı. Canından can gitmişti. Kolay değil iki sevdiği iki canı vardı kardeşten öte. Bir kez daha ameliyathaneden hemşirelerle çıkan sedyeye koştu Umut Karin ve yüzü acılanmış bir şekilde Vildan annesinin kollarına döndü. Önüne uzatılan kahveye teşekkür ederek uzandı. Aklını açık tutacak bir şey varsa kafeindi.

Kahveyi eline aldığında uzatan ellerin sahibine baktı. Ekin'di. Umut Karin'in küçük kardeşi Ekin... Kahve alacak kişinin Umut olduğunu düşünmüştü; fakat beyninin gerilerinden esen rüzgar onun kan verdiğini hatırlattı.

Ekin diğerleri gibi değildi. Asya gibi otuzlu yaşlarda olmasına rağmen cıvıl cıvıl çocuksu ya da Vural gibi ortam adamı patavatsız değildi. Hassastı. Umut Karin'in tüm hassas psikolog alıcıları diyordu ki bu genç adam; duygusal, kırılgan, sert kabuğunun altında saf masum... Bir de o alıcılar diyordu ki Ekin'in herkesten gizli bir yarası var...

Umut Karin diğer yanına oturan erkek kardeşinin de kendisine sarılmasına müsaade etti. Vural kendini zorla kabul ettirenlerdendi. Akıl çeliciydi; ama Ekin belli ki Umut Karin'e en çok benzeyen kardeşiydi. Bu yüzden belki de bu delikanlıyı itip uzaklaştırmaya kıyamadı.

Çıkan sedyelere koştular tekrar. Birinde kablolara ve sargılara sarılı bir hasta çıktı. Başı bile beyaz steril kokulu bezler içerisindeydi. Diğerinde ise nihayet Umut Karin'in kardeşlerinden biri vardı. 

İlk Aygün çıkmıştı. Doktor ameliyatın gayet iyi geçtiğini bir gün yoğun bakımda müşade altında kalacağını söylemişti. Herkes derin bir oh çekti. Ne gariptir ki Aygün'ün ailesi yoktu. Acilde doktor ve hemşireler ailesinin aranması gerektiğini söyleseler de bayılmadan evvel kesin ricası istemiyorum olmuştu. Umut Karin bir kadının ailesini bu kadar uzağında istemesinin nedenini düşündü. Neydi bu sorunun cevabı çözemedi. Kendisi bile en azından kardeşlerinin hastanede olmasından yana mutluydu.

DEMİRDEN UMUTLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin