Bölüm 26: Teşhis, Teklif ve Bekleyiş...

6.3K 341 18
                                    

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur canlarım. Sizi seviyorum :)


"Evet?"

"Karin benim. Hastan için aradım. Muhtemelen sen de tahmin etmişsindir. Fregolli ve Capgras sendromu. İkisi beraber... Çevresindeki kişilerin aslında bambaşka kişiler olduğunu düşünüyor. Kimseye güvenemiyor. Aynı zamanda bir kişinin başka başka kişilerin yerine geçip kendini izlediğini, içlerinden biri gibi davrandığını düşünüyor. Bu iki rahatsızlık birbirleri ile karıştırılabilir; fakat hasta her ikisinin de belirtilerini gösteriyor. Nadiren olsa da olur... Her ikisini de tetikleyecek travma ile... Tabi tıbbi kayıtlarında beyin örüntülemelerini görmem gerekiyor tabi. Biliyorsun fregolli aynı zamanda beyinde fiziksel bozukluğa da neden oluyor. Kesin tanı için birkaç tetkik gerekecek tabi. Tavsiyem en yakın zamanda yaptırmanız." Şakaklarını tek eliyle ovalayan Umut Karin bir yandan da içeride uyuyan sevgilisinin kapısını gözetiyordu. Telefondaki dostuna güveni tamdı; fakat kendine bu durumda eşit derecede güvendiğini pek tabi söyleyemezdi. Çünkü yalanın dik alası olurdu bu.

"Boyunu aşar diyorsun yani?"

"Yok öyle demiyorum. Öncelikle terapi önemli. Belli ki bir travması var ve geçmişine inerek bunu çözebilirsin bu yönden yeterlisin ve hasta sana güveniyor; ancak ilerleyen safhalarda ve bazı tedavi aşamalarında biliyorsun ki bir klinik psikolog olması lazım. Senin için kişisel bir mevzu olduğunu düşündüğümden en kısa zamanda buradaki işleri toparlayıp Türkiye'ye gelmeye çalışacağım. Sen seanslara devam et. Aşık cadı!" Vedalaşıp kapattıklarında içeriden seslenen adamın sesi gerginliğini kısa süreliğine de olsa dağıtmaya yetti.

"Umut ya... lacivert gömleğim nerde benim?"

"Aaa delinin zoruna bak! Nerede çıkardıysan oradadır. Allah Allah! Bakkal açık kalmış." İlk başta lakabına uygun bir tavırla fırçasını atan kadın ardından tek bir kıkırtının sonunda gelen cümleyle Umut'un aklını karıştırmayı başardı. Yüzüne aval aval bakan adam sadece koyu kotu ile karşısında duruyor; fakat fermuarının farkına varamıyordu. Genç kadın yanına hınzır bir gülümsemeyle gidip başını kaldırarak gözlerine doğrudan baktı ve fermuarı nazik bilek hareketleriyle çekti. Bir de üzerine göz kırptıktan sonra "Fermuar diyorum, açık kalmış hayatım." dedikten sonra ağır adımlarla giyinmek için odaya döndü.

O dakikalarda Umut'un aklına o odaya girip tüm cazibesiyle kadınını baştan çıkarmak ve yatağa atmak dürtüsü hücum ediyordu. Ve bu şekilde yarı çıplak ayaklar sıcak zemine basarken kesinlikle önünde çok az engel vardı. Dişlerini birbirine geçire geçire odaya dönüp üzerine gömlek geçirirken bluzunu giyen kadını sade sutyeniyle gördü.

"E yuh ama kızım! Taş değiliz ya! Sabrımı zorlama az kaldı bak. Delirtecen beni. Bak bu gömleğin düğmeleri kapanana kadar odadan çıktın çıktın yoksa bir güzel orta yol buluruz." Dedikten sonra hırlamayı andıran bir sesle kızı kaçırdı. İşin zor kısmı bundan sonrasıydı asıl, çünkü bugünkü toplantıdan sonra önce İstanbul'a ardından özel uçakla Kahire'ye uçuyorlardı. Ve bu ortamın daha da alev alacağını garanti ediyordu.

Belasız başına almış mıydı belayı? Gerçi bela böyle olduktan sonra can kurban diyenlerden biri olduğuna kanaat getirmişti sonunda. Ceketi de giydikten sonra çıktı.


Son işleri halledip gözleri yorgunluktan ışığı sönmüş vaziyette çıktıklarında Umut Karin neredeyse adamı kolundan tutup kaçıracak vaziyetteydi; çünkü bu veda olayının ne kadar uzayabileceğini biliyordu. Zeynep de ikisinin valiziyle indiğinde babacan kucaklaşmalar ve Umut Karin'e sataşmalar başlamıştı. Genç kadın gözleri sinirle tavanda eli çantasının kulpuna yapışmış vaziyette dikilirken "Umut bırakın artık senelik ayrılmıyorsunuz." Diye hönkürdü.

DEMİRDEN UMUTLARWhere stories live. Discover now