41. BÖLÜM ♧ HUZUR

En başından başla
                                    

Aras bir süre hiçbir şey demeden sadece doğrudan gözlerimin içine baktı ve ardından da güçlükle yattığı yerden sağa doğru kayarak yatağının bir kısmını boş bıraktı. “Yanıma uzan.”

Aras’ı başımla onayladığımda oturduğum koltuktan kalktım ve Aras’ın benim için boş bırakmış olduğu yere uzanıp ona doğru döndüm. Başımı göğsüne yasladım. Sol bacağı incinmiş olduğu için bacağına değmemeye dikkat ediyordum. Doktoru bir süre bacağını çok sık hareket ettirmemesi gerektiğini söylemişti. “Burada olduğun için o kadar mutluyum ki. Yeniden benimle, yanı başımda, kollarımın arasında olmana. İyi ki buradasın.”

“Seni kaybedeceğimi sanmıştım. Kalbin durmuştu ve ben… ben çok korktum.”

Aras beni kendine biraz daha bastırdı. Başımı, yasladığım göğsüne iyice gömerek kokusunu içime çektim ve her zaman ki gibi benliğimin en derinine hapsettim. “Ağlama.” Aras’ın bunu demesiyle birlikte ellerim anında ıslanan yanaklarımın üzerine gittiklerinde göğsüne yasladığım başımı oradan ayırdı ve çenemden hafifçe tutarak ona bakmamı sağladı. “Artık daha fazla ağlamanı istemiyorum. Zaten benim yüzümden yeterince ağladın. Ne benim ne de senin hayatında bundan sonra gözyaşı ya da hüzün istemiyorum. Mutluluk istiyorum. Aşk istiyorum. Sevgi istiyorum.”

Aras parmağıyla yanağımdaki gözyaşlarımı kurularken onu başımla onaylıyordum. “Artık yanındayım ve hep yanında kalacağım. Şimdiye kadar yaptığım her şey için, sana yaşattıklarım için özür dilerim. Ama sana yemin ederim bundan sonra tek gayem seni mutlu etmek olacaktır. Yaptığım hatamı telafi edeceğim. Seni hep seveceğim, güzelim.”

“Ne olursa olsun mu? Çok çok çok kötü bir şey yapmış olsam dahi mi?”

“Ne olursa olsun. Ne yapmış olursan ol. Umurumda değil.”

Aras’ın bacağına dikkat ederek ona doğru kayıp aramızdaki kısacık mesafeyi de kapattım ve başımı yeniden göğsüne yaslayıp kolumu sıkıca ona doladım. Gözlerimi yumdum ve kokusunun beni sarmalamasına, varlığının beni huzura boğmasına izin verdim.

***

Ertesi gün Aras’ın doktoru onun taburcu olabileceğini söylediğinde Altan Bey gerekli işlemleri halletmek için yanımızdan ayrılmıştı. Süreyya abla ve Aras’tan hoşlanıyor olduğu her halinden belli olan kızı İrem, Aras’ın yanındaydılar. Ben, Beste ve Enis ise kafeteryada oturmuş, Enis’in bizim için almış olduğu tostlarımızı yerken bir yandan da çaylarımızı içiyorduk.

Beste, ağzındaki lokmasını bitirdiğinde peçetesiyle dudaklarının kenarını sildi ve ardından da “Aras sınava kadar iyileşir herhalde, değil mi?” diye sordu. Bunun üzerine Enis oturuyor olduğu sandalyesine iyice yaslanarak kollarını göğsünde kavuşturdu ve önce bana ardından da Beste’ye baktı. “Sanki sınavı çok düşünüyormuş gibi konuşuyorsun, balkabağım. Emin ol sınav, Aras’ın zerre umurunda değil.”

“Enis haklı. Aras en başından beri sınavı düşünmüyordu ki. Ama yine de o zamana kadar iyileşecektir. Zaten şu an için tek sorunu incinmiş olan bacağı. Ki zaten doktoru bacağının bir haftaya kadar düzelebileceğini söyledi. Tek yapması gereken bacağını çok sık hareket ettirmemek.”

Beste, beni anladığını belli edermişçesine başını salladığında Enis “Duyduğuma göre bir süre için Süreyya abla ve kızının adı her neyse o, Aras’la kalacaklarmış. Altan Bey, Süreyya abladan Aras’la ilgilenmesini istemiş.” dedi bana bakarken.

Süreyya ablanın Aras’la ilgilenmesinde hiçbir sorun yoktu. Zaten Aras’ın birileri tarafından ihtiyaçlarının giderilmesi gerekiyordu. Daha üç gün önce ameliyattan çıkmış ve ölümden dönmüştü. Bu süreç içinde yalnız kalmamalıydı. Ama İrem’in de Süreyya abla ile birlikte bir süre Aras’la, onun evinde kalması nedense sinirlerimi germişti.

Affet BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin