17-Enkaz

189 13 3
                                    


İyi okumalar : )

**

Bütün vücudum acı ile kıvranıyordu. Aynaya baktığımda gördüğüm morluklar ile yüzümü buruşturdum. Bazen bir şey yaptıktan sonra, uyuyup uyanırsınız ve onun gerçek olup olmadığında emin olamazsınız ya, o durumdaydım. Hayal ve gerçeği ayırt etmemi sağlayan tek şey uzuvlarımı kıvrandıran keskin acıydı. Onun böyle bir etkisi vardı işte. Yanındayken hissettiklerin farklı olsa da, gidince ardında bıraktığı tek şey acı oluyordu.

Kelimeleri kulağıma ulaşırken, tenimi okşayan sıcak nefesini hissettim. Sen benimsin. Böyle söylemişti. Bana zarar verirken bunu söylemesi ironikti. Ya da söyledikten sonra birbirimizin yüzüne bakmadan temizlenmemiz, onun bir şey diyecek gibi ağzını araladıktan sonra konuşmamakta karar kılarak çıkıp gitmesi de.

Çok düşünüyordum. Düşünmemem gereken zamanlarda düşünüp, kafamı kullanmam gereken zamanlarda beynimin durması da benim lanetim olmalıydı.

O an anlayamasam da, şimdi sen benimsin derken neyi kastettiğini idrak edebiliyordum. Bana zarar verecekti. Ve bunu yapan tek kişi kendisi olmak istiyordu. Benim sadece onun olmamı, yaşadığım her şeyi onun yüzünden yaşamamı istiyordu. Ya da bunlar benim kurgularımdı ve sadece seks sırasında ağzından kaçmış, öylesine söylenmiş bir sözdü.

Dişlerimi fırçaladıktan sonra yatağa oturdum. Sikeyim, oturmak bile işkence gibiydi. İlk defa bu kadar erken bir saatte kalkmıştım ve keyifsizlikten duvara boş boş bakmak dışında hiçbir şey yapamıyordum. Zaten bütün gece dediklerini düşünmem bir yana, hala aklımı oradan almam dünyanın en zor şeyiymiş gibi geliyordu. Bu düşünceler aklımda tekrar tonlarca soru doğursa da, eskiden anlamlandıramadığım onlarca soruya da cevap olmuştu. Artık onun bu okula gelmesinin bir tesadüften çok daha fazlası olduğunu biliyordum.

Bugün sadece evde oturup televizyon izlemek istediğimi fark etsem de, bunun ne kadar saçma olduğunu düşünüp bu karardan vazgeçmiş ve oyalanmaya çalışmamla geçen bir yarım saatten sonra okula gitmeye karar vermiştim. Bütün yol boyunca kendimi görünmez ve kimse tarafından fark edilmiyor gibi hissettim. İçimdeki büyük huzursuzluk beni mahvediyordu. Onu görmek ve ne yapacağını öğrenmek istiyordum. Belki de içimdeki sıkıntının nedeni, bundan sonra her şeyin nasıl ilerleyeceğini bilmememdi. Belki de öğrendikten sonra bu sıkıntı geçmek yerine katlanarak artacaktı.

Onunla nasıl bu hale geldiğimi düşündüm. Üstelik birbirimize karşı olan hislerimizdeki tek değişme, benim ona karşı olan nefretimin katlanarak artmış olmasıydı. Nasıl oluyordu da, ondan bu kadar nefret ederken, onunla vakit geçirmek istiyor, onu arzulayabiliyordum?

Eskiden, aynaya baktığımda gördüğüm kişiye hayran kalırdım. Artık bunu hissetmemin nedeni belki değişen düşüncelerimdi, belki de aynada gördüğüm kişinin değişmiş olmasıydı. Ve ben bu değişimden hoşlanmadığım halde, engel de olamıyordum.

Bu sonsuz bir döngü oluşturuyordu. Beynimi onun yüzünden yıpratıyor olduğum için kendimden çok daha fazla nefret etmeye başlıyordum. Daha sonra kendime karşı değişen tutumumun nedeninin o olduğunu hatırlayıp, tekrar onu düşünüyordum ve yine beynimi onun yüzünden yıpratmış olduğum için tekrar başa dönüyordum. Her şeyin nedenine onu koyuyor, her soruma cevabı onda bulmaya çalışıyordum. O ise bana ısrarla cevap değil, yeni sorular bırakıyordu.

Seni öldürmeyen şey güçlendirir derler ya, Sehun söz konusu iken, seni öldürmeyen şey sadece ölmüş olmayı dilettiriyordu.

Yanıma oturduğunu bile fark etmediğim birisi omuzuma dokununca başımı yana çevirdim.

"Çikolatalı süt ister misin?" Karşımda bana kocaman gözlerle bakan kızı görünce önce biraz şaşırdım çünkü tanımadığın bir insana, üstelik minibüsteyken, sorabileceğin en garip soru çikolatalı süt ister misin olmalıydı. Tereddütle kaşlarımı çattıktan sonra cevap verdim. "Um, hayır sağ ol."

SATRANÇ/HUNHAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin