11-Küçük detaylar

138 14 2
                                    

İyi okumalar. 

Alarmın sesi beynimde uğuldamaya başladığında gözlerimi istemeyerek de olsa araladım. Aklıma eski sabahlar geldi. Alarm çaldığında saati yere fırlatacak kadar rahat olduğum zamanlar... Çünkü o anlarda arkamı toplayan ve bana yeni bir saat alabilecek insanların olduğunu biliyordum. Şimdi ise böyle bir lüksüm yoktu. Çoğu şeyden mahrum kalmıştım. Daha ilk günlerden bile bunun acısını hissediyordum. Yataktan kalktım ve duşa girdim. 

Minsung'un ruhu bile duymadan onu kullanmıştım ve bazı şeylere bulaştırmıştım ama vicdan azabı duymuyordum. Hatta yaptığım şeyle gurur duyuyordum. İşte beni Mimsung'a yakalanmaktan ya da elimdekileri kaybetmekten daha çok korkutan şey buydu. Belki yaptığım şey ufak bir şeydi ve vereceğim örnekle kıyaslanamayacak kadar masumdu ama yine de cinayet işlediğinde yaptığı şeyden dolayı pişmanlık duymak yerine yakalanmadığı için haz duyan bir seri katil gibi olmak istemiyordum. Ya da öyle olduğumu bilerek bundan güç almak istiyordum. Geriye bakmayacağımı bilerek ilerlemek, suçlu hissetmemek... Çünkü Sehun'a yapacağım şeylerden dolayı pişmanlık duymamalıydım. Eğer gerçekten başlayacaksam vicdan denen şeyden tamamen kurtulmam gerekiyordu. 

Bir insanı mahvetmek istemem için, sadece başarıma ya da sosyal hayatımla ilgili sahip olduklarıma göz dikmesi yeter miydi? Ona yapmak istediklerimi yapabilme hakkını verir miydi bana karşı davranışları, tavrı, savaşı? 

Bence cevabı her şeyden iyi biliyorsun. 

Banyodan çıkarak odama ilerledim. Minsung daha uyanmamıştı. Bir şeyler atıştırıp çıkmayı düşündüm ama sonra bunun için fazlasıyla tembel olduğumu fark ederek evden ayrıldım. Yolculuk sonunda okula gelmiştim ama beklediğimden daha erkendi. 

Sınıfa girerek yerime geçtim. Ortalıkta henüz sadece bir iki kişi vardı ve ben şimdiden okula bu kadar erken geldiğim için kendime kızmaya başlamıştım. Kulaklıklarımı çıkararak sınıftan ayrıldım ve guruldayan karnımın sesini kesmek için kantine inmeye başladım. En azından bir şeyler atıştırırsam iyi olacaktı. Paramı, maaşı alana kadar dikkatli kullanmam gerekecekti bu yüzden bir daha evde yemeyi aklımın bir köşesine yazdım. 

Kantine indiğimde Sehun , Johnny , Ten ve birkaç arkadaşı daha oturmuş sohbet ediyorlardı. Tabi Sehun, Chanyeol olmadığı için diğerlerine daha fazla yüz vermek zorunda kalmıştı. Kısa bir anlığına göz göze geldik ve ben hemen gözlerimi ondan çekerek kantine ilerledim. Burada oturacaktım ama anlaşılan planım suya düşmüştü. Huzurla kahvaltı bile yapamıyordum. 

"Sade kahve ve tost." 

Birkaç dakika bekledikten sonra kahveyi ve tostu alarak arkamı döndüm. Döner dönmez arkamda sanki bunu bekliyormuş gibi kantine doğru ilerleyen Sehun'a çarptım. Kahve dökülmekten son anda kurtulmuştu. 

"Önüne baksana oro-" Derin bir nefes aldım ve cümlemi tamamlamadım. Sabah sabah bu piç kurusu için nefesimi tüketmeyecektim. 

Karşımda salak salak sırıtıyordu. 

"Yalnız ben hep önüme bakıyordum. Arkanı dönen ve bana çarpan sensin." 

Kaşlarımı daha fazla çatamazdım herhalde. Geçmek için sağa hamle yaptım ve onun da yapması bir oldu. Sola gittiğimde o da aynı şekilde sola kaydı. 

Ellerim dolu olmasaydı çekilmesini sağlardım ama şu an yapabildiğim tek şey ona sinirli bakışlarımı atmaktı. 

Kıkırdadı ve sonunda durdu. "Tamam tamam. Geç hadi." 

Gözlerimi devirdim ve yana doğru geçmek için hamle yaptım. Tökezlemem ve elimdeki kahvenin yarısının yeri boylaması, üstüne elimeki tostun da düşmesi bir oldu. Tabiki Sehun piçinin çelme takma girişimi başarılı olmuştu. Benim ona taktığım çelmenin intikamı olsa gerekti. Yerdeki tost bana ben ona öylece bakakaldım. Sikerim böyle işi. 

SATRANÇ/HUNHAN Where stories live. Discover now