7-Neredeyse

140 12 1
                                    

İyi okumalar ❤️

Direndikçe ruhum, 
Umut dolar yarın. 

..   

Saat on olmuştu. Ama yürüdüğüm cadde hala canlıydı, insanlar dolaşmaya, gülüşmeye ve dünya sadece onlardan ibaretmişçesine eğlenmeye devam ediyordu. Çünkü gerçekten dünya sadece onlardan ibaretti. Herkes kendi dünyasını yaratıyordu ve bu dünyaya sevdiklerini, kaybetmek istemediklerini alıyorlardı. Benim dünyamda ise sadece ben vardım.  

Yürüdüğüm süre boyunca düşündüğüm tek bir şey vardı; bundan sonra ne olacağı. Geri gidemezdim, kalacak başka bir yerim de yoktu. Bana kalacak bir yer verecek arkadaşlarım olsa da, ne kadar süreliğine vereceklerdi ki? Kimseyle o kadar yakın değildim. Eğer Baek olsaydı...  

Telefonumu çıkardım ve derin bir nefes aldım. Baek'i aramak zorundaydım. Gerçekler inandırıcı olmasa bile, benim onu uyarmam gerekiyordu.  Çünkü her şeyi ispatlamadan önce onun kimin tarafında olduğunu öğrenmeye ihtiyacım vardı.   Defalarca aramama rağmen ısrarla açmadığı her sefer rahatlıyordum -çünkü vereceği tepkiden korkuyordum- ve sonra tekrar aradığımda yine aynı stresi yaşıyordum. Başarısız bir çok arama denemesi sonrasında artık denemekten vazgeçtim. Bu da bir şeydi. En azından açıp tekrar ne kadar şerefsiz olduğumu söylememişti.  

Kafamı dağıtmak istediğimde hep gittiğim yere gitmiyordum. Üzüldüğümde modumu düzeltmek için gittiğim yer de değildi geldiğim yer. Tamamen yabancı ve bilinmedikti. Tıpkı bundan sonrası gibi. İçeriye girdim. Fazlasıyla sakindi, birkaç insan dışında kimse yoktu. Sandalyelerden birine oturdum ve barmene işaret ettim. Viski istemekten son anda vazgeçtim ve onun yerine uzun süredir içmediğim bir şeyden istedim.  

Bardaktaki sıvıyı yavaşça boğazımdan aşağı gönderdim. Dudaklarımın değdiği yerler ve boğazımda oluşan hafif yanma hissi güzeldi. Bu hissi tam alabilmek için özellikle sek içtiğim içkiyi hayata benzetmekten kendimi alamıyordum. Dudaklarımla temas ettiği yerlerdeki uyuşukluk hissini hiç sevememiştim. Yaksa da, bundan bir çeşit zevk alıyordum. Kötü yönlerinin içindeki güzelliği görmek hayatta bu kadar kolay değildi ne yazık ki. Yine de, acıyı sevmeye başladığımı hissediyordum.  

Bu düşünce beni gülümsetti. Hatta gülümsetmekle kalmadı, herkesin bana dönmesine ve garip bakışlar atmasına sebep olacak kadar güçlü bir kahkaha atmamı sağladı.  

Her zaman yaptığım gibi, kahkahalarım arasında ağlıyordum. İşte bu da benim küçük sırrımdı. En güçsüz olduğum zamanlar kahkahalarımın arasına gizlemeye çalıştığım hıçkırıklarımın olduğu zamanlardı.   Barmen yanıma yaklaştı ve dirseklerini masaya dayadı. Bana bakışları biraz alaycı, çok az da endişeliydi.  

"Dostum, sen iyi misin?"  

Kaşlarımı kaldırdım, ellerimi çenemin altına koydum ve gözlerimi yukarı kaldırarak düşünüyormuş gibi bir ifade takındım.  

"Umm, şöyle diyebilirim ki-"  

Masadaki bardağı aniden kafama diktim ve sertçe masaya bıraktım.  

"Bir tane daha doldurursan evet, gayet iyi olacağım."  

Önce şüpheli bir bakış yolladı ve sonra hangi kafayı yaşadığımı sikine takmamamaya karar vermiş olacak ki, bardağı masadan aldı. Arada gözlerini devirdiği gözümden kaçmamıştı. Tahammül edemiyorsan barmen olmasaydın amına koduğumun andavalı.  

Önüme ittiği bardağı kavradım. Sıvının rengi aklıma Kuzey'in gözlerini getirmişti. Kolumu tutup sınıfın önünde herkese karşı beni küçük düşürmeye çalıştığı an...

SATRANÇ/HUNHAN Où les histoires vivent. Découvrez maintenant