12-Dolap

149 12 5
                                    

** 

Dışarıdan gelen takırtılar ile gözlerimi araladım. Nerede olduğumu anlamam birkaç saniyemi aldı. Aklıma doluşanlar ile hızlıca yerimden fırladım ve kapıya doğru koştum. Sırtım tutulmuştu ve bütün gece ıslak bir şekilde burada kaldığım için hala titriyordum. Kapı açıldı. Karşımda kısa boylu, hafifçe tombul bir kadın duruyordu. Kıyafetlerinden görevli olduğu belli oluyordu. Beni görünce oldukça şaşırdı. Gözlerinin üstümde gezindiğini hissettim. Büyük ihtimalle neden karşısında havluyla yarı çıplak bir şekilde durduğumu merak ediyor olmalıydı. Belki de sadece neden burada olduğumu merak ediyordu. Çünkü lanet olsun ki ortada normal denilebilecek hiçbir şey yoktu. Kadının neye şaşırdığını nasıl bilebilirdim? Boğazımı temizledim ve konuştum. 

"Şey, ben burda kaldım. Yani kilitlendim. Kıyafetlerimi çalmışlar." 

Yaptığım açıklama sadece her şeyi daha da garip hale getirdi. Üstelik bütün gece burada sinirden kudurmuşken, şimdi sakin konuşuyor olmam da beni hayrete düşürdü. Kadın kaşlarını çattı. 

"Telefonunuzu kullanabilir miyim?" 

Bana tereddütlü bir bakış attıktan sonra konuştu. "Bu okulun öğrencisisin değil mi?" 

Kafa salladım. "Tabiki öyleyim. Dün, duş aldıktan sonra öğrencilerden biri sizden anahtarı çalmış olmalı. Kapı kilitlenmişti ve kıyafetlerim de yoktu." 

Ters ters bakmaya başladı. "Bu mümkün değil. Anahtarlar bendeydi ve kapı da açıktı." 

Kafamı iki yana sallayıp güldüm. "Bakın, bütün geceyi burda bu şekilde geçirmek zorunda kaldım ve sabaha kadar uyumadım bile. Defalarca kapıyı açmaya çalıştım. Şimdi siz bana kapı açık diyorsunuz." 

Kadın tereddütlü davranmaya devam etti. "Bak çocuğum, az önce kapı açıktı. Ayrıca kıyafetlerini dışarıdaki dolaplarda unutmadığına emin misin?" 

Başımı iki yana salladım. "Hayır hayır. Ben asla dışarıda bırakmam. Her zaman içeri alırım." 

Kaşlarını çattı ve kapıya yaslandı. İstersen bir daha kontrol et. Orada yoksa gel ben sana telefonu veririm." 

Kafamı salladım ve istemeye istemeye dışarı çıktım. Bu kadın benimle taşak geçmediğine göre ya bunaktı, ya da kapı ben duymadan biri tarafından sabah açılmıştı. 

Dışarıdaki dolapları tek tek açmaya başladım ama içleri boştu. Sonuncusuna da bakıp kadını bulacaktım. Tabi orada öylece duran kıyafetlerimi ve telefonumu görmek beklediğim en son şeydi. Sevinmekle şaşırmak arasında kalsam da kabinlerden birine girip üstümü hızlıca giyindim. Boğazım ve başım ağrıyordu üstüne her tarafım tutulmuştu. Ama benim dert ettiğim tek şey, işi daha ilk günden ektiğime göre ne kadar sorumsuz olduğumu düşünen patronumdu. Tabi, hala öyle bir işim varsa... 

Telefonuma kavuştuğum için çok mutluydum. Açıkçası neden eşyalarımın dışarıdaki dolaplara bırakıldığını bilmiyordum. Bunu yapan kişinin -ki bu şüphesiz Sehun'du- telefonuma istediğini yapma fırsatı vardı. Durum o kadar kötüydü ki neredeyse gidip ona beni sadece oraya kitlemekle yetindiği için teşekkür edecektim. Onlarca cevapsız aramayı ve mesajları boş vererek önce patronumu aradım. Onu ikna etmek kolay olmamıştı, ayrıca soyunma odasına kilitlendim demek de kulağa inandırıcı gelmediği için başka bahaneler uydurmak zorunda kalmıştım, ama yine de onu bugün çalışmam karşılığında ikna etmiştim. Daha sonra da Minsung'a haber vermiştim. Hiçbir şey umrumda değildi. Sadece bu saçmalığı az hasar ile atlattığım için mutluydum. Çantamı da aldıktan sonra okula hiç eve uğramadan devam etmeye karar verdim. Hatta, hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Bütün gece sinirden önüme gelen her şeyi tekmelemem önemli değildi. Bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu. 

SATRANÇ/HUNHAN Where stories live. Discover now