4. Bölüm: "Yanık"

Start from the beginning
                                    

Kocası, bu evliliğe neden razı olduğunu ayrıntılarıyla anlatmıştı kendisine. Evlendikleri günün gecesinde, öfkeyle... Onu asla karısı gibi görmeyeceğini vurgulayarak... O ise bunu neden evlenmeden önce söylemediğini defalarca kez sormuş ama hep aynı cevabı almıştı: "Annem bu evliliği çok istediği için..."

Yine Halime Anne'sine geldikleri bu hafta sonunda diken üzerindeydi. Kafasını binbir bunaltıcı düşünce işgal ediyordu.

"Ben, çayları doldurayım..." deyip kocasının yanından kalktığında annesi ona öz kızıymış gibi sıcacık tebessüm etti. O da içindeki acıyı kalbinin ücra köşelerine gömerek gülümsedi.

Mutfağa girip çayları doldurduğu esnada yüzü karanlık bir hüzne boğuldu. Çayı tekrar ocağın üzerine koyarken beyaz gömleğinin kol düğmesinin açıldığını fark etti. O anda aklına, kocasının bol feracesine, uzun eşarbına ve peçesine karşı bakışları geldi. Yanında yürümekten utanışı, onu tanımıyormuş gibi kayıtsız davranması... Hatta bir ara feracesinin altına giydiği gömleği ve eteğini kastedip, "Niye şöyle giyinmek yerine içine üç kişinin sığacağı kadar bol giyiniyorsun. En azından biraz daha renkli giyinebilirsin. Hem yüzünü kapatmak zorunda da değilsin." diye kızmıştı. Normalde kıyafetinden utansa da karışmayan kocası, kendisine evliliğin ilk aylarında bunu söylediğinde çok zoruna gitmişti. Fakat yine de duymazdan gelip bildiğini okumaya devam etmişti.

Kocası için tesettüründen asla vazgeçmezdi. Annesi de bir zamanlar sırf bunun için kendisine çok eziyet etmişti. Fakat o, bu yolda tüm eziyetlere katlanmış, tüm sıkıntılara göğüs germişti. Belki de geçmişte bu sıkıntıları yaşadığı için şimdi kocasının bakışları onu müthiş derecede sarsmıyordu.

Tüm bu bunaltıcı düşüncelere bir son verip kolunun düğmesini ilikledi. Çay tepsisini eline aldı. Salona gidip önce annesine sonra da kocasına ikram etti. Tepsiyi önündeki sehpanın üzerine koyup kendi çayını da eline aldı.

Bir süre aralarında gergin bir sessizlik oldu. Annesi, bu rahatsız edici sessizliği bozmak ister gibi salonun içine kuru bir öksürük bıraktı.

"Buraya her geldiğinizde bana müjdeli bir haber vereceksiniz diye bekliyorum..."

Annesinin birden bunu demesine bir anlam veremeyerek dikkat kesildi Meryem.

"Ne müjdesi anne?"

Kocası o anda kolunu tutup sıktı. Uyarır gibi. Biraz da bu soruyu sorduğu için kızar gibi...

"Ne müjdesi olacak kızım, torun müjdesi..."

Duyduğu şey karşısında o kadar afallamış ve utanmıştı ki elindeki çayı sabit tutamadı. Sıcacık çay sol elinin parmaklarına ve bacağına dökülürken acıyla çığlığı bastı.

Annesi, korkuyla "Kızım!" deyip ayaklanırken diğer öfkeli ses, "Dikkat etsene!" diye bağırdı. Fakat canı öyle çok yanıyordu ki kimseyi görüp duyacak bir hâlde değildi.

"Gel benimle!" deyip kolundan tutan eşiyle birlikte ayağa kalkarken eline üfleyip duruyor, bir yandan da sessizce gözyaşı döküyordu.

"Oğlum, soğuk suya tut elini ve bacağını. Sonra yanık kremi sür, banyoda vardı. İzi kalır bak yoksa Allah korusun."

"Tamam anne."

ÂdemWhere stories live. Discover now