33

2.2K 140 73
                                    

33. Bölüm

-DÜZNELENDİ

-----

" Komiser bey her şey karşınızda duran iki kişinin suçu. Tamam yanlışlıkla ayağım takılmış ve üstüne bir şeyler dökülmesine sebep olmuş olabilirim ama ben insan gibi suçlu olduğumun bilincinde olarak özrümü diledim. Tabi arkadaş karşısındakinin bir hanımefendi old-" "sen misin o hanımefendi? Ufak atta civcivler yesin."

Odaya girdiğimiz gibi komiser beyin 'olay ne' konulu sorusuyla birlikte kimsenin konuşmasına izin vermeden başladığım konuşmamı sayın hıyar ağası, adının Alperen olduğunu öğrenmiştim. Kendisine ters bakışlar atmış ve hiç takmayarak baygın gözlerle bizi izleyen komsere dönmüştüm.

"Neyse işte ben insanca konuşup özür dilememe rağmen bana onca insan içinde bağırdı hatta hakaret sayılacak şeyler söyledi. Yanında bulunan varlık da bizi aşağılamak amaçlı bir takım kelimeler kullandı . Şimdi siz söyleyin ben ne yapsaydım o an. Orada biz kendimizi savunduk ki bu en doğal hakkımız. Şikayetçiyiz ikisindende " "Oha ama yani. Asıl biz şikayetçiyiz ve istersen biraz daha abart, çekinmene gerek yok." Bu sefer konuşan diğeri yani Yiğit'di.

"Sussana be sen, at kafalı. Komiser bey görüyorsunuz psikolojik baskı yapıyorlar arkadaşımın konuşmasına engel oluyorlar" Kumsal'ı onaylamak amacıyla kızlarla birlikte kafamızı onaylar biçimde sallamıştık.

"Bak beni sinir etme, süpürge saçın ve seni görüp göz zevkimi bozmamak için bakmıyorum sana ama kaşınıyorsun. Göz tedavimin faturasını sana ödeteceğim"

Neh! Yazık oldu güzelim çocuğa. Kumsal bu dediklerinden sonra onu ayakta çiğ çiğ yerdi.

"Ben seni doğurtan kişinin, amcasının oğlunun elbise aldığı dükkanın sahibinin kuzeninin, yakın arkadaşının doktorunun babasının şarap çanağına tükürmez miyim? Yedim oğlum seni. Sen kimsin ula! Sen kim köpeksin!"

Kumsal her hecede ya tokat atıyordu ya da kafasındaki saçları yoluyordu. Alperen ise çok iyi bi arkadaş olarak saniyesinde Yiğit'ten uzaklaşmış büyüttüğü gözleriyle arkadaşının dayak yemesini izliyordu. Geldiğimizden beri varlığını unuttuğum Toprak masanın önündeki koltuğa neden burda olduğunu sorgular gibi yeri inceliyordu. Aslında onun burda olmasını bende sorguluyordum ama neyse. Hepimiz uğraşsakda Kumsal'ı yorulduğu saçlarından ayıramıyorduk dakikalardır. "Yeter, çabuk ayrılın" Komiser beyin sinirli sesini duyduğumuz an çil yavrusu gibi saniyesinde dağılmıştık. Hepimiz tek sıraya girmiş, üstümüz başımız dağınık bir şekilde dururken kendimi Cennet Mahallesinde her gün karakola düşen cemiyet gibi hissediyordum.

"Tek bir kelime duyarsam gözünüzün yaşına bakmam direkt nezarete atarım sizi. Şimdi delikanlı birde sen anlat olayı"

"şöyle ki ben sakin bir şekilde kahvaltımı yaparken bu kız masadaki yiyecekler ile sıcak çayı üstüme döktü bu yüzden çok önemli bir yere onun yüzünden geç kaldım. Ayrıca biz konuyu kapatıp gidecekken üstümüze su dökerek şu dördü bizi hırpalamaya başladılar. " ama bu hep kendi lehine konuştu olmadı ki böyle.

Sanki sen kendi lehine konuşmuyorsun

Beynimin içindeki salak sesi görmezden gelerek komiser beye döndüm.

Bak şimdi salak dedin çok üzüldüm. Üzülmedin mi kalbimi çarpıp çıkarkenn..

" şimdi siz birbirinizden şikayetçi misiniz?"

"Evet" "Evet" hepimizin aynı anda dediği şeyle yanındaki polise dönen komiser bey

" o zaman nezarette biraz misafir etmemiz gerekiyor arkadaşları. Ayrıca reşit olmayanların ailelerine de haber verdiniz mi?" "Evet amirim"

Nezaret lafı ile açılan gözlerim saniyesinde kızları bulmuştu.

" biz şikayetçi değiliz, sizde değilsiniz değil mi? Yoksa misafir falan diyorlar bakın ben misafirlikten hiç haz etmem. Gelin anlaşalım birbirimizi bir daha nerede göreceğiz ki? Bence olay kapansın gitsin." Saniyesinde R yapan Hayat ile ikisi birbirine bakarak bir iki saniye konuşmadan iletişim halinde olup, aynı anda kafa salladıktan sonra "bence de" diyerek Hayat'ı onayladılar.

Komiser "Peki çıkabilirsiniz. Ayrıca siz şuanda tam olarak on sekiz yaşında olmadığınız için ailenize haber verildi" son cümleyi kızlara hitaben diyerek önüne döndü. Hepimiz sakin bir baş sallama ile dışarı çıktığımızda dışarıda uzun boylu bir çocuk bizim iki hıyar ağasını görmesiyle yanımızda bitmişti. Çocuk ile göz göze geldiğimizde yüzünden şaşırdığını anlamak zor olmamıştı. Ona boş bakışlar atarken kısa sürede kendini toparladığında üçü birlikte uzaklaşmaya başlamıştı ki diğer çocuk iki hıyar ağasına ne dediyse ikili kocaman gözlerle bana bakmış, acele ile önlerine dönerek gözden kaybolmuşlardı. Toprak ise yanımızdan geçerken hafif bir baş selamı vermiş ve iki at kafalının gittiği tarafa ilerlemişti. Omuz silkerek yüzüme alaylı bir surat ifadesi yerleştirerek kızlara hitaben konuştum.

"Hayat" "efendim" "Bülent Ersoy bile böyle dönmemişti helal sana" diyerek kahkalar ile gülmeye başlamıştım. Gülmekten gözümden gelen yaşları silerken üçününde anlamaz gözlerle bana basmasıyla jetonlarının kaç köşeli olduğunu düşünüyordum ki birden gülmeye başlamışlardı. Sinirlerimiz bozulmuş olacak ki dakikalarca gülmüştük ta ki o sinirli ses ve o klişe cümleyi duyana kadar.

"Bu kadar gülünecek ne varsa söyleyin bizde gülelim."

-------

Sinirle ayaklarımı yere sürterken bir yandan da kendi kendime söyleniyordum. Aras, Miraç, Oğuz, Gökhan ve Çağrı kızların ailelerinden duydukları karakol mevzusu ile onları evde durmaya ikna etmiş, kendileri bizi almaya gelmişti. Aman ne büyük incelik. Buraya kadar bir şey yok gibi gözükse de karakoldan çıkmamızla birlikte ilk önce gelen sorgu ve öğüt safhasıdan sonra da dalga geçerek sinirlerimizi bozmuşlardı. Keşke bu kafar ile kalsaydı dedirten şey ise ailelerimizin azarıydı. Babam olayı anlattığımda kendimi savunduğum için 'aferin benim kızıma' demiş olsada istisnasız iki saat annemin azarını dinlemiştim. Neymiş ben erkek fatmamıymışım, benden bıkmış, sebebi olacakmışım. Şuan ise Oğuz ve Miraç ile her zaman ki yerimizde buluşmadan önce Kumsalla bir şeyler almaya markete gidiyorduk. Kısa süre sonra marketin önüne geldiğimizde Kumsal'a

"Sen gir ben şu çöpleri atıp geleyim. Fosilleşti artık cebimde "

Diyerek onu içeri göndermiştim. Yavaş adımlarla tenha olan sokağın sonundaki çöp kutusuna ilerlemiş, cebimdeki tüm çöpleri atarak arkamı dönmüştüm ki burun ve ağzıma kapanan iri el ile ne yapacağımı şaşırarak çırpınmaya başladım. Yavaş yavaş uyuşan bedenim ve gelen uykum ile hareketlerim yavaşlamış, bir süre sonra gözlerimin kapanmasına engel olamamıştım.

○○○○○○

VİSALWhere stories live. Discover now