Komodin ile yatağın köşesinde durup çok sıcağa çıkartmadığı makineyle saçlarımı kurutmaya başladığında kenara çekildim.

"Kuruttum ben, yeter."

"Hapşurup duruyorsun," dedi parmakları saçlarıma geçtiğinde.

Başımı geriye itip yüzüne baktım. Tüm dikkati saçlarımdaydı. Diplerinde parmak uçları gezinirken yavaşça kurutuyordu. Sessizce bitirmesini bekledim.

Makineyi kapatıp fişi çektiğinde elektriklenen saçlarımı düzelttim. İstediği kadar kurutmuş olmalıydı ki elinde makine ile banyoya geri döndü.

Yatağın içine girip yorganı kollarımın altına sıkıştırdım.

Odaya döndüğünde gözleri üzerime sabitlendi.

"Tamam," dedim gözlerimi kapatıp. "Gidebilirsin."

"Nereye?"

Gözlerimi açmadım. Dudaklarımı yorgana doğru bastırdım.

Adım seslerini duyduğumda gideceği yeri bulmuş olduğunu umdum. Yatağın üzerine çöken ağırlık ise umudumu boşa çıkarttı.

"Burada uyuyamazsın." Arkamı hızla dönüp ona baktığım.

Yatağın içine girmemişti, sırtını tahta başlığa yaslamış ellerini karnının altında birleştirmiş ve bacaklarını öne uzatmıştı.

"Koca dolapta giyilecek tek bir üst vardı onu da bana mı harcadın?" dedim kaldırdığım kaşlarım ile yüzüne bakarken.

Gözlerini kıstı. "Rahatsız mı oldun?"

"Çıplak gezdiğin için mi?" Sesimdeki ima onun için komik olsa gerek gülümsedi.

"Çıplak değilim." Altındaki lacivert eşofmanın kumaşını tuttu. "Bak."

"Çok açıklayıcı," dedim bıkkınlıkla başımı yastığa tekrar koymadan önce.

Yerinden kalkıp dolaptan üzerinde dikdörtgen şeklinde beyaz bir baskı olan siyah kapüşonlu sweat çıkarttı. Sweati üzerine geçirip nemli saçlarının üzerini avucunun içiyle dağıttı.

Bir şeyin eksiliğini hissediyordum. Sanki evden çıkarken bir şey unutmuştum. Gözlerim panikle açıldığında tekrar doğruldum.

"Telefonum."

Yerimden kalkacağım sırada elini uzatıp beni durdurdu.

"Bekle, mutfakta unutmuşsun."

Solundaki komodinin çekmecesini açtı. "Sen banyodayken buraya koymuştum."

"Ve bunu şimdi söylüyorsun..." Telefona uzandığımda ekranı açmak için düğmesine bastım ama ışık yanmadı. "Şarjı bitmiş."

Sesli bir nefes verip telefonu kendi tarafımdaki komodinin üzerine bıraktım.

"Telefonunu ver," dedim elimi öne doğru uzatarak.

Elini eşofman altının cebine atıp siyah telefonu çıkartıp açık avucuma bıraktı. Ezbere bildiğim beş telefon numarası vardı, üç ay öncesine kadar. Artık altı numarayı ezbere biliyor olsam da, acil durumlarda sadece birini kullanıyordum.

Numarayı tuşlayıp arama kısmına bastığımda telefonu kulağıma götürdüm.

"Babanı mı arıyorsun?"

Kaşlarını kaldırmış dikkatle yüzüme bakıyordu. Bir dizini büküp yatağa oturdu. Telefon üçüncü kez çaldığında soğuk bir "Efendim," ile açıldı.

İLKYAZWhere stories live. Discover now