Bonus 6

15.9K 874 67
                                    

"You're like the thing that makes the universe explode.
Into the colors of a world I've never known...
You keep turning, keep turning my life around."

Evreni patlatan büyük patlama  gibisin.
Hiç bilmediğim dünyanın renklerine doğru...
Dönmeye devam et, hayatımın etrafında dön.

(Bölüm şarkısı:  A Great Big World, Kaleidoscope)

●Mert Orhon ●

"Sıra bende." dedi, yeşil gözleri heyecanla parlarken.

Başını ufak bir hareketle yana eğdi... Günler olmuştu ama hala burada karşımda duruyor oluşuna, benimle konuşuyor oluşuna şaşkınlığım geçmemişti. Buradaydı, kıvırcık saçları rüzgarda dağılırken iki eliyle sıkı sıkı tuttuğu karton bardağından çayını yudumluyordu. Kalabalığa rağmen kıyıda kendi hallinde sallanan hasır hamaklar gibi huzur yayıcıydı.

"Sor bakalım..." dedim, heyecanına ortak olurken.

"Bisiklet sürmeyi sana kim öğretti?"

Üzerine oturduğumuz piknik masasında biraz geriye kayıp düşünüyormuş gibi yaparak gözlerimi kıstım. Sorduğu her soruda cevabı beklerken biraz daha heyecanlanıyor, içi içine sığmıyor, yerinde duramıyordu.

"Annem öğretti, aslında babam da biraz yardım etti ama o her konuda biraz paniktir. Araba sürmeyi öğrenirken de, öğrenme sürecinin gerilimi yükseltiyordu."

"Araban yok ama... Yani ben görmedim en azından."

Başımı hızla salladım. "Doğru görmedin. Çünkü araba almak yerine evde kendime stüdyo kurdum. Kameralar, ışıklar, teknik aletler falan..."

Gözleri iyice büyürken oturduğu yerden öne doğru kayıp bana doğru eğildi. "Stüdyon mu var?"

"Evet var... Çekim yapmayı seviyorum."

"Film?" diye sordu heyecanla. "Film çekmek istiyor musun?"

Bu duyduğum en güzel soruydu, karşılığında fazlaca büyük gülümsedim. "Evet."

"Yaaaa," dedi tek elini yanağına yaslarken. "Çok güzel ve heyecan verici."

Onun için heyecan verici görünmeyen çok az şey vardı aslında. Her şeyin en güzel, en eğlenceli ve en sevimli yanlarını görüyordu. Hayata pembe bir pamuk şekerinin arkasından bakıyordu.

"Bir gün bana gelirseniz, görürsün." dedim.

Gelirsen, demem için henüz erkendi. Tanışıklığımız yeniydi. Onunla ilgili bilmek istediğim bir sürü şey vardı. Bu minik oyun çocukça ama faydalıydı. Hem zaten çocukça olan şeylerle aram oldukça iyiydi.

"Sizin arkadaşlığınız," dedi, ardından çayından bir yudum aldı. Karton bardağı iki eliyle kavrayışı da kızaran yanakları gibi sevilesiydi. "Oldukça kuvvetli."

"Öyle," dedim, içimde yükselen sızıya aldırmadan. Bir zamanlar öyleydi en azından. Ekin'in sinirlendiğinde söylediği cümlelerin gerçekliğini onun kadar ben de kavrıyordum ama bunu kabul etmek can sıkıcıydı. Hem Nora dönmüştü, onun gidişinin sarsıntıları kopartmıştı bizi şimdi ise kayıp parçamız geri gelmişti.

"Arkadaşlıktan daha fazla bizimki."

Gülümsedi. Sonbaharın ilk zamanlarındaki bahçenin ortasında en az kırmızı yapraklar kadar güzeldi. Yapraklarla örtülü uzun bir yol gibi, kameramı kavrayıp deklanşöre basma isteğimi perçinliyordu.

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin