Bölüm 31

13.7K 809 611
                                    

Fırtına ruhumda eseli yıllar olmuştu. Şiddetine, savurmasına, üşütmesine, tüylerimi diken diken etmesine alışalı çok zaman olmuştu. Ege'nin gözlerinin karardığı anları bilirdim, güneş ışığında başka bir renge büründüğü anları bildiğim gibi. Ege'nin çenesinin kasıldığı anları bilirdim, çenesinin kahkaha atmaktan ağrıdığı anları bildiğim gibi. Şakağındaki damarı, ellerini sıktığında eklerimdeki beyazlıkları, omuzlarındaki kasılmayı... Her bir zerresini ezbere bilirdim. Ege benim için keşfedilmesi heyecan duyulan bir şehirdi, onun sokaklarında kaybolmak hayatım boyunca başıma gelen en güzel eylemdi. Denize çıkan yokuşlarını da, rüzgarlı tepelerini de, çıkmaz sokaklarını da severdim. Şu an karşımda sakin olmamasına rağmen sabit dururken söylemek istediğim tek bir şey vardı. Ben hala onun sevdiği kadındım. Öyle olmalıydım... Değilsem, o şehre bir daha adım atamazdım.

Ege'nin gözleri giderek daha koyu bir renge büründü. Ela yoktu artık, sarı lekeler benden gizleniyordu. Kasılmış çenesi, şakağında belirginleşen damarı, çatılı kaşları, hayrete düşmüş bakışları ve iki yanında sıkılı halde duran yumrukları... Her bir zerresi daha koyu bir renge bürünüyordu. Ege birden bire kıyafetleri, odası, arabası, baterisi hatta çorapları kadar siyah olmuştu. Herkes bir gün en sevdiği renge mi dönüşürdü? Oysa ben onu sarı lekeli, güneş tonunda seviyordum. Siyah saklanmak istememe neden oluyordu. Biraz daha güneş rengi olamaz mıydı?

Yumruk olan sağ elini çözerek ensesini sıkıca kavradı, parmaklarını derisinde iz bırakacak kadar bastırdığında emin oldum, olamazdı.

"Sana sadece iki soru soracağım," dedi boğuluyormuş gibi. Boğuluyor muydu?

"Arabanın ve bankadaki paranın kaynağı kim Nora?"

Yutkundum. Gözleri, gözlerimi deliyordu. Bu sorunun cevabını biliyordu. Bu sorunun cevabını biliyordu bilmesine ama bir şeyin farkına varmamı sağlamaya çalışıyordu. Neyin?

"Babamın." dedim, fısıltı kadar bile çıkmayan sesimle.

"Senin baban kim Nora?" diye sordu bu kez, sesi biraz daha güçlenirken adıma yaptığı baskı artmıştı.

Babam mı kimdi? Bu sorunun da cevabını elbette biliyordu, öyle değil mi? Terleyen sırtımdan vücuduma yayılan ürperme hissini bastırmaya çalışsam da belli belirsiz hissettiğim titreme bu konuda başarısız olduğumu hatırlatıyordu. Her konuda olduğum gibi...

Ege kirpikleri kırpma işlevini yitirmiş gibi gözlerini bir saniye olsun gözlerimden ayırmazken hala bir yerlerde sarı lekeler bulmayı umuyordum.

"Bülent İlgen..." dedi benden bağımsız, ezbere bildiği bilgileri paylaşma yetkisini beynimden alan dudaklarım. Çünkü ben demiş olamazdım. Neden Ege bana kopkoyu bakarken sarı lekeleri aramak yerine babamın adını aramıza set olarak koyacaktım ki? Koymazdım.

Gözleri zaten ortada olan ama benim görmeyi reddettiğim gerçeği anlamamı beklercesine açıldığında sırtımdan aşağı yayılan ürperti hissi arttı. Bedenimin kesik kesik sarsılmaları titremeye dönüştü. Tırnaklarım derimi aşıp etime ulaşmayı hedeflercesine bacaklarıma baskı uyguluyordu. Tüm bunlar benim dışımda ve benden bağımsız olurken zihnim kepenk indirmek ile meşguldü.

Görünür gerçeğin üzerindeki sis perdesi kalktığında ortaya çıkan pürüzsüz farkındalık ile sarsılan bedenimdeki kan akışı durdu.

Bülent İlgen... Babam... Ege'nin babasını yerle bir eden adam... Vural Amcanın bir suçlu, bir hırsız, bir hain gibi ülkeyi terk etmesine sebep olan adam... Ege'nin sahip olduğu her şeyi elinden alan adam... Babam!

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin