Bonus 2

17.8K 1.1K 49
                                    


●Çisil Azak●


Kemerimi taktığımda önüme doğru hafifçe eğildim, kucağımda birleştirdiğim ellerime bakarken kıvırcık saçlarımın yüzümü kapatmasına bu kez memnun olmuştum. Kızardığıma emindim. Aylar önce onu ilk kez basketbol maçı sırasında görmüştüm ve o günden beri karşısına çıkacak yakınlıkta olmamaya özen göstermiştim. Onu ne zaman görsem yanaklarım birkaç ton koyulaşıyor ve avuç içlerim karıncalanıyordu. Nefesimin teklediği ve dizlerimin uyuştuğu kısımlar ise hemen ardından geliyordu. Gözlerinin mavi olduğunu bile haftalar sonra fark etmiştim. Yanımdan geçerken ya da aynı yüzey içinde ayaklarımız buluştuğunda bile bakışlarımı gözlerine kaldıramıyordum. Onu ilk gördüğümde kenarları şeffaf bir gözlük takıyordu ve üzerinde kot ceket vardı. Saçlarının üstü kenarlarından daha uzundu ve hafif kıvırcıklar oldukça belliydi. O zamandan bu zamana değişen en net özelliği gözlüğünü çıkartmış olmasıydı. Gözlerine doğrudan bakabildiğim tek an beni balkona çıkartmak için geldiği andı. O zamanda içinde bulunduğumuz koşulun karmaşıklığı yaşadığım anı tam olarak hissetmemde engel olmuştu. Kimseyi tanımıyordum ve tanımadığım bu kimseler benim anlamadığım bir tartışmanın ortasındaydı. İlk andan sevmiştim hepsini. Özellikle Sıla'yı. Sanat konusunda çok anlaşacağa benziyorduk tabii görüşmeye devam edersek. Nora bana çok sıcak davranmıştı, onunla aynı sınıfta olmak güzel olacağa benziyordu. Sınıfta birçok arkadaşım vardı ama arkadaşlıklar lisedeki gibi derin iplerle bağlı değildi. Nora şanslıydı çevresinde onu gerçekten seven uzun yıllardır tanıdığı arkadaşları vardı.

"İyi misin?" dedi Mert, hemen yanımdan.

Adını zihnimde direkt olarak söylemek bile çok garipti. Yanımdaydı, hemen yan koltuğumda oturmuş arabayı kullanıyordu. Arkadaşının arabasını.

Ekin, birçok kızın hayalini kurduğu takım kaptanıydı. Sınıftan birkaç kızın onun partilerine gittiğini biliyordum. Garip bir havası vardı, herkes o çocukta bir şey buluyordu. İyi birine benziyordu ama benim ilgimi çekmiyordu. Bana biraz korkutucu geliyordu, oturduğu bina gibi, fazla yüksekti.

"Evet," dedim, Mert'e başımı yavaşça kaldırıp.

Ona doğrudan bakabilmek benim için çok yeniydi, onunla direkt konuşabilmek ise... Bunun hayalini kurmuştum elbette, benimle konuştuğu bir zaman dilimini düşlemiştim. Var olmasını ummuştum ama bu Satürn'ün halkasında oturup ayaklarımı sallarken en sevdiğim yazarın romanını okumak kadar ütopikti benim için.

Mert Orhon mükemmel değildi, erkeklerin mükemmel olmadığını 6 yaşımdayken balığımı komşunun benden 7 yaş büyük oğluna bıraktığımızda anlamıştım. Bir hafta sonra anneannemlerin evinden döndüğümüzde Turuncu'nun -kendisi çok sevgili ve artık rahmetli balığım oluyor- öldüğünü öğrenmiştim. Omuz silkip 'bilmiyorum, okuldan geldim suyun üstünde yatıyordu' demişti. Oysa ben onlar karşı daireye taşındıkları ilk gün bisiklet sürerken onu gördüğümde ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmüştüm. Ama güzel bir surat her zaman güzelliklerin hepsini ardından getirmiyordu işte. Bana yeni bir balık almayı teklif etmişti -ondan çok annesi- ama bu Turuncu'nun anısına saygısızlık olurdu. Çok sonra Teoman'ın 'Bir gün bir rüya gördüm o kavuniçi balık benmişim' cümlesinin geçtiği şarkıyı dinlediğimde ağlamayı bırakmıştım ve Turuncu sadece anımda kalmıştı. Yine de onu sevgiyle anmaktan asla vazgeçmezdim.

Evet, Mert Orhon mükemmel değildi ama böyle bir iddiası da yoktu. Mükemmel olmaktan çok var olmak istiyordu, bunun içinde sürekli iz bırakmaya çalışıyordu. Sinema kulübünden tanıdığım kızlardan birisini ondan bahsederken duymuştum. Bir film çekmek istediğini bu sebeple mini bir film stüdyosu kurma yolunda ilerlediğini anlatmışlardı.

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin