Bonus 12

14.2K 810 145
                                    



● Mert Orhon ●

Mor battaniyesine sıkı sıkı sarıldığında bacaklarını biraz daha kendine çekti. Hıçkırıkları minik iç çekişlere dönmüştü. Göğsü kesik nefesleri ile titrerken, çenesinin altına yasladığı elinin avuç içene battaniyeyi sıkıştırmıştı. Gözleri kapalıydı, dudakları ise küçük solukların dışarı çıkması için aralık. Yaşadığı en kötü gece değildi, yaşadığı en kötü gecenin izleriyle yüzleşmek zorunda kaldığı geceydi. Hangisi daha kötüydü emin olamıyordum, kardeşinin korkunç bir kaza ile ölmüş olması mı yoksa ailesinin bu sebeple ondan uzaklaşmış olması mı?

"Çisil..." dedim koltuğun önüne elimde içine bir dilim limon attığım yeşil çayı tutarak eğildiğimde. "Biraz iç, sakinleştirir."

Gözlerinin beyaz kısmı kırmızı çizgilerle dolmuştu. Dudakları saatlerdir ağlayıp durduğu için kuru ve soluklarının düzensizliği nedeniyle aralıktı.

"İçmesem..." dedi utanarak.

Kırmızı yanaklarını gizlemek için bakışlarını benden kaçırıyordu. Gözlerime doğrudan bakmamıştı, evine geldiğimizden beri hiçbir şey konuşmuyor, artık ağlamıyor ama o koltuktan da kalkmıyordu.

Buraya ilk kez geliyordum. Kolay yaşanır, sevimli ve renkli bir evdi. Çisil gibi... Mutfak ve salon Amerikan tezgah ile ayrılıyordu, diğer kısma geçmemiştim ama gördüğüm kadarıyla üç kapı vardı. Biri banyo olmalıydı. Yeşil çay ve limon elimdeki en kolay ve mantıklı seçenekti. Eğer onu buraya değil de benim evime gitmeye ikna edebilseydim muhtemelen tarçınlı süt ve çikolata parçacıklı kurabiye seçeneğini kullanırdım. Mutsuzluğa daha iyi gelecek bir ikili bilmiyordum.

"Biraz olsun göğsünü yumuşatır." dedim, bilimsel değil duygusal verilerden yola çıkarak. Sıcak bir şey içmek ona huzurlu olduğu anları anımsatacaktı, yani en azından öyle umuyordum.

Yükselerek sırtını koltuğun köşesine dayadı. Bakışları mor battaniyenin sarmaladığı dizlerinin üzerinde birbirleri ile karışan ellerindeydi.

"Benden," dediğinde kesik bir soluk alarak cümlesi yarım kaldı. "Nefret etmiyor musun?"

Doğrulup koltuğun önünde duran ağaç sehpanın üstüne oturdum. Beyaz seramik kupayı sehpanın üzerine bırakıp bakışlarımı ona çevirdim.

Herhangi birinin ondan nefret etmesi, hatta ve hatta onu sevmemesi mümkün değildi. Kocaman yanakları, büyük yeşil gözleri, kıvır kıvır saçları ile küçük bir kız çocuğu gibi görünen ürkek bir kadındı.

"Çisil..." dedim yanağından süzülmek için hazır bekleyen yaşları ürkütmeyecek bir sesle.

Ona karşı çıkmamın, yanlış düşündüğünü söylememin bir anlamı olmayacaktı. Sözcükler bu yarayı iyileştiremezdi. Ona önemli olduğunu, nefret edilmeye en uzak varlık olduğunu göstermeliydim. Bunu iyice bellemeli, ezbere almasını sağlamalıydım.

"Kendini suçladığını biliyorum, yaşadığın hiç kolay değil. Benim başıma gelseydi ne tepki verirdim şu an durduğum yerden baktığımda, düşünemiyorum bile."

Başını belli belirsiz salladığında yanağından bir damla yaş süzüldü. Avuç içlerimi dizlerimin üzerine bastırıp ona doğru hafifçe eğildim. Kirpikleri kapandığında aynı yanağından bir başka yaş süzüldü.

"Kendinle çok iyi bir iş çıkartmışsın," dedim konuyu başka bir noktaya çekmeye çalışarak. "Kendini çok güzel büyütmüşsün."

Kirpikleri birden havalandığında yeşil gözleri bakması için umutla bekleyen mavi gözlerimi buldu. "Kimin ne düşündüğü önemli değil, sen kendinden nefret etmediğin sürece. Ailen bile olsa, kimse seni gözden çıkartamaz."

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin