47. Bölüm ~Derin Sızı ~

2.8K 257 10
                                    

Bölümü okurken medyayı da açmanızı tavsiye ederim. Bu arada sevgili hayalet okurlarım lütfen bölümlere oy vermeyi unutmayın . Keyifli okumalar. ...

Ben geldim kelebeğim; bugün yokluğunun kaçıncı günü bilmiyorum. 5. Günden sonra saymayı bıraktım. Geçen her gün, her saat, her dakika seni benden biraz daha uzaklaştırıyor diye saymaya korkuyorum. Doktorlar 17 gün oldu diyor onlara inanmadım. Sen o kadar uyumayı sevmezsin ki! Başın ağırır hem istesen de uyuyamazsın.
Evimize gittim bugün. Sensiz duvarlar soğuk, odalar bomboş. Hasretinin rüzgarı her yeri esir aldı kelebeğim. Sığamadım sensiz o koca eve nefesim kesildi kokunun sindiği her köşede. Kaçtım oradan kelebeğim sen dönmeden birdaha gitmeyeceğim yemin ettim. Gölgenin değdiği her yere gittim bugün. Seden bir iz aradım ama hiç bir yerde sıcaklığını bulamadım. Her yer soğuk sensiz, her yer karanlık. Sensiz doğan güneş benim için anlamsız. Yuvaya da gittim bugün boş duvarlar bile seni çağırıyor kelebeğim. Zaid ve onun gibi muhtaç çocuklar sıcacık bir yuva için seni bekliyor. Sensiz yapamam ben kelebeğim. O çocuklara sensiz sıcak bir yuva veremem. Senin kolların kadar sıcak değil benim kollarım. Saramam onların yaralarını sen yanımda olmazsan. Beni duyuyor musun bilmiyorum. Doktorlar yanına girmemi istemiyor. Ama onları dinlemiyorum. Kelebeğim ben olmadan korkar dedim onlara , bensiz uyuyamaz dedim. Sanırım artık delirdiğimi düşünüyorlar. Bir kaç gündür itiraz etmiyorlar gelişlerime. Annem , babam , Selçuk hatta senin o gıcık kuzenin bile; herkes uyumamı söylüyor ama ben uyumaktan korkuyorum. Uyursam beni bırakıp gidersin diye ödüm kopuyor. Dediklerine göre hayalet gibi görünüyormuşum. Aynaya da bakmıyorum hiç. Gözlerinin mavisinde görmek istiyorum kendimi. Hemşireler bir kaç defa sakinleştirici vermeye kalktı direndim onlara. Uyursam gözlerimi açtığımda seni bulamamaktan deli gibi korkuyorum. Bilirsin sensiz uyanmayı hiç sevmiyorum. Bugün ilk defa çıktım bu odadan. Belki yokluğumu fark edip uyanırsın diye ümit ettim. Ama döndüğümde bıraktığım gibi buldum yine seni. Bıkmadın mı uyumaktan!  Ben gözlerinin rengini özledim. Bu kadar hasret yetmez mi artık kelebeğim.
Gözünden akan yaşın tuzuna yâr olduğum sevgilim!  Saklama artık benden gözlerini ne olursun.
Özlemin göğsümü dağlıyor ey yâr ! Kalbim bir ateş bahçesi! Omuzlarım düşük! Yüzüm yerde gözlerini göremediği her an! Bak çiğ düştü toprağıma sensiz. Kipriklerimde salıncak kurdu hasretin!  Ben kimseyi ömrüm ömrü olsun diyecek kadar sevmedim. Kimsenin yokluğunda ağıtlar yakmadı yüreğim. Bir sana meftun gönlüm. Bir sana ısrarcı gözlerim. Bir sana deli bu zavallı kalbim. Yokluğunda cehennem olup düşüyor kor yangınlar içime. Gözümün nuru, yaralı kelebeğim, yüreğimin ateşini söndüren serin rüzgarım. Gecemin ışığı, günümün güneşi, yalnız kaldı bakışlarım mavilerinin yokluğunda. Tamamla artık bakışlarınla mahrum kalmış gözlerimi.

"Burada ne işimiz var kelebeğim. Sen yüksekten korkarsın fazla kenara yanaşma " dedim. Gülümsedi elimi sıkıp " hadi gel sevgilim ben burayı çok seviyorum." Dedi. " Hem kelebekler yüksekte uçmayı sever sen bilmiyor musun. Zaten sen yanımdayken ben hiç birşeyden korkmuyorum. Hadi gel biraz daha yakından bakalım dalgalara. Buradan bakınca denizin rengi gözlerime benziyor öyle değil mi? Tıpkı seninde dediğin gibi uçsuz bucaksız bir okyanus mavisi " Hiç istemesem de ilerledim ardından bedenlerimizi sürüklediği uçurumun kenarına... Dalgalara bakmak için eğildiğinde beline sıkıca sarıldım. " Ne yapıyorsun Afra aşağı düşeceksin " diye kızdım. Kollarımın arasında dönüp yüzümü avuçlarının arasına aldı. Küçük bir öpücük çaldı dudaklarımdan sıcacık dudakları... Sonra ne oldu anlamadım. Sert ve soğuk bir rüzgar esmeye başladı. Bir anda yaprak gibi savruldu incecik bedeni kollarımın arasından. Uçurumun kenarına kadar sürüklendi. Rüzgara inat koştum peşinden. Tam düşmek üzereyken yakaladım ellerinden. " Tuttum seni kelebeğim korkma sakın düşmene asla izin vermem "

Nefes nefese uyandığımda gördüklerime inanamadım.

Afra'dan

Derinden gelen bir ses yüreğime dokunan bir şeyler fısıldıyordu. Kemiklerimin ağrıdığını hissediyordum. Sanki üzerime tonlarca ağırlık bırakılmıştı. Gözlerimi açmak istiyordum ama göz kapaklarım açılmamak için direniyordu. Duyduğum bu ses kime aitti bilmiyordum ama onu görmek için yüreğim kanat çırpıyordu sanki. Bir süre sonra duyduğum o büyülü ses kesildi. Derin bir sessizlik doldu göğüs kafesime. Sanki o susunca kalbimin sesi de sustu. Kimdi bu yüreğime dokunan adam? Neden sesini duyduğumda kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atarken, sesi kulaklarımdan uzaklaştığında bütün uzuvlarımı hüzün sarmıştı. Ahh, bir açabilsem gözlerimi , görebilsem yüreğimi böyle çarptıran sesin sahibini; belki sızılarım dinerdi. Üzerimdeki kaburgalarımı acıtan bu ağırlıkta giderdi belki. Biraz daha zorladım kendimi, kipriklerim ufak ufak titremeye başladı önce, sonra bir ışık huzmesi doluştu göz bebeklerime. Bir kaç defa kıprıştırıp tamamen açtığımda gözlerimi bembeyaz bir tavanla karşılaştım. Elimin üstünde hissettiğim elin sahibine döndü bakışlarım usulca. Gönlümün efendisi elimi sıkıca sarmış yanağı avucumun içinde bebekler gibi uyuyordu. Ama huzursuzdu ifadesi. Yüz hatları ve uyurken dahi çatık duran kaşları hoşuna gitmeyen bir şeyler gördüğünü belli eder gibiydi. Ne görüyordu acaba rüyasında rüyalarımın tek sahibi. Sakalları uzamış ,gözlerinin altı çökmüştü. Ne kadar zamandır buradaydım ki ? Son hatırladığım ambulansa bindilirken gözlerimin Zaid 'i aradığı ve acil müdahale ekibinin onun iyi olduğunu söylediğiydi. Sonrası karanlık. Sadece zaman zaman duyduğum ama anlamlandıramadığım bir takım sesler hatırlıyorum. Elimin üstünde hissettiğim hareketlilikle gözlerim Ayaz 'a döndü. Nefes nefese uyandığında gözleri direk beni buldu. Öyle şaşkın bir ifade vardı ki yüzünde o an içimden kahkahalarla gülmek geldi. Ancak ağrıyan kemiklerim küçücük bir tebessümümde bile canımı yakmıştı. Gördüğü şeye inanamıyormuş gibi bir kaç kez gözlerini kıprıştırıp elleri ile göz kapaklarını ovaladı. Elimi tuttu tekrar " Kelebeğim! " dedi sanki yakarır gibi. Gülümsedim " Söyle gece gözlüm " dediğimde yüzü aydınlandı. Öyle güzel gülümsedi ki gamzelerinin çukuru gözlerimi şenlendirdi. " Allah' ım sana binlerce kez şükürler olsun günüme nihayet güneş doğdu. Uyandın kelebeğim, çok şükür uyandın. Gözlerinin mavisine kurban olduğum birdaha sakın kapatma o güzel gözlerini. Yokluğunda tükendim. Sensizlikten öldüm. Hasretin ciğerimi yaktı gözümün nuru ne olur birdaha benden böyle gitme " söyledikleri ayrı gözünden akan yaşlar ayrı acıtıyordu kalbimi. Elleri yüzümü avuçladı usulca. Gözyaşları benimkilere karışıp kor yangınlara dönüştü. İkimiz de yandık o ateşin buharında. İkimiz de kavrulduk ayrılığın sancısıyla. Alnıma değdi önce sıcacık dudakları , sonra gözlerime, sonra yanaklarıma , burnumun ucuna kondu küçük bir busesi sonra ciğerime nefes kattı özlediğim nefesi. Dudaklarımız ayrıldığında ikimizde hala ağlıyorduk. Kuruyan dudaklarımı aralayıp " ne kadar zamandır buradayım? " diye sordum. Derin bir nefes aldı. Az önce kalktığı yanı başımdaki sandalyeye bir külçe gibi bıraktı bedenini " beni ölümün kıyısında dolaştıracak kadar çok uyudun kelebeğim. Umudumu yitirmeme neden olacak kadar çok" dedi. Ardından adem elmasını gözler önüne serecek şekilde sertçe yutkundu. " Bugün benden gidişinin 17. Günü kelebeğim , bugün hasretinin en ağır günüydü "  Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Ne yani 17 gündür bu odada uyuyor muydum yani! Gözlerim Ayaz ' ın gözlerini bulduğunda çektiği acıyı kömür karası gözlerinin en derininde gördüm. Sevdiğin insanı umutsuzca beklediğin koskoca 17 gün dile kolaydı. Nasıl dayanmıştı yokluğuma? Nasıl ayakta kalmıştı? Ben olsaydım onun yerinde hala böyle dimdik durabilir miydim bilmiyorum. Nasıl da zayıflamıştı , gözlerinin altındaki halkalar bu 17 günün izlerini bas bas bağırıyordu. Ben derin bir uykunun kollarında herşeyden habersiz uyurken o kimbilir ne azaplar çekmişti. Elinin içindeki elimi çevirip parmaklarını avuçladım. Dudaklarıma yaklaştırıp hepsine tek tek öpücükler kondurdum. Sonra avuç içini öptüm uzunca, kokusunu içime sindire sindire. En çok avuç içlerini öpmeyi seviyordum. Avuçlarının içinde dünyayı saklıyordu. Yalnızca bana ait olan küçük ama sevgi dolu dünyamızı.
" Özür dilerim " dedim " sana bunları yaşattığım için özür dilerim " başka ne diyebilirdim bilmiyorum. Usulca kalktı oturduğu sandalyeden , alnıma uzun bir öpücük bıraktı ve özlemiyle kavrulduğum gözlerini gözlerime kenetledi. " Özür dileme gözümün nuru sadece birdaha hiç bir sebeple benden gitme yeter. Yokluğunda cehennem ateşi yüreğimi küle çevirdi. Ne olur birdaha böylesi bir ateşte yakma beni " dedi ve vücudumdaki kabloların izin verdiğinde sımsıkı sardı bedenimi. Ben onun hasret kokan boyun girintisine yasladım burnumu o ise avuçladıgı saçlarımın kokusu ile doldurdu ciğerlerini.

~AFRA~ Where stories live. Discover now