35. Bölüm ~Yürek Yangını ~

4.5K 291 18
                                    

Karanlık bir zindandaydım. Dört tarafı taş duvarlarla çevrili ışıksız lüks bir zindan... Otuz altı gün on yedi saat  kırk üç dakikadır güneş  doğmuyordu zindanıma. Gidişi ile,  karanlık bir virüs gibi tüm hayatımı sarmıştı. Gözümün ardı karanlıktı ama önü ardından daha beterdi. Ona yaptığım haksızlıkları düşündükçe ciğerim deşiliyordu. Avuçlarıma düşen masum, yaralı bir kelebekti ve ben zaten güçlükle ayakta duran kanatlarını acımasızca yerinden sökmüştüm. Şimdi oturup dövünmeye, sitem etmeye ya da ardından göz yaşı dökmeye hakkım var mıydı? 

Gittiği günden sonra bir divaneye dönmüştüm. Her Allah'ın günü boşa kürek çektiğimi bile bile sokak sokak, ev ev gezip deli gibi onu arıyordum ama canına yandığım giderken ardında tek bir iz bile bırakmamıştı. Ablamın ölümünden sonra kendimi hiç bu kadar aciz ve çaresiz hissettiğim olmamıştı.  Sanki tüm dünyanın yükünü omuzlarıma yüklemişler gibi güçsüz ve tükenmiş hissediyordum. Her gün hiç üşenmeden gidebileceği yerlere tekrar tekrar bakıyordum. Arşınladığım sokaklar, uğradığım adresler ve göğsümü dağlayan satırları artık ezberimdeydi. Geride bıraktığı tek şeyi, o veda notunu kalbimin üstünde taşıyor ve her gün defalarca kez baştan sona okuyordum. Her harfi, her kelimesi aklıma kazınmıştı. Daha ilk cümleden bir sonrakilerin beni nasıl yakacağını bildiğim halde her satırında alevler saklı o kağıdı bir ihtiyaçmışcasına her gün tekrar tekrar su gibi içiyordum. Selçuk yakında delireceğimi söylüyordu. Çoktan delirdiğimi görmüyor muydu ? Afra benden gittiğinden beri ne aklım ne de kalbim bende değildi ki... Holdinge de gitmiyordum artık. Babam ben toparlanana kadar tekrar işlerin başına geçmişti. Ama ben Afra geri gelmediği sürece toparlanamazdım ki... İnsan en kıymetli yanı eksikken nasıl ayağa kalkabilirdi. Değil ayağa kalkmak , ayaklarımın üstünde dimdik duracak halim bile yoktu.

Düşünceler bir kemirgen gibi beynimin içini  kemiriyordu. Babaannesi ve kuzeni dışında tek bir akrabası olmadığını, samimi olduğu arkadaşları ile dâhi uzun zamandır hiç görüşmediğini biliyordum. Peki yüreğinde onca acı varken kime sığınmış olabilirdi. Öylesine yoktu ki, sanki bir hayal kahramanıydı ve ben artık hayal kurmayı beceremediğim için onu kaybetmiştim.

Kendimi evden dışarıya attım ve arabaya atladım. Zihnim beni yine Gülümser babaanenin evine sürüklüyordu. Belki onun hatırına geri döner diye umut etmekten başka çarem yoktu. Gülümser babaanne otuz altı gündür olduğu gibi bugün de güler yüzle karşılamıştı beni. Handan tüm olanlardan beni sorumlu tutsa da o benim sevgime inanıyor ve bir araya gelmemiz için dua ediyordu.

Bana yine o güzel kurabiyelerinden ikram etmiş ve kendine de bir bardak çay doldurup karşıma geçmişti. Sessizlik içinde çaylarımızı yudumluyorken ev telefonun sesi ile bir an ikimiz de irkildik. Gülümser babaanne usulca ayaklanıp duvara monteli küçük ahşap rafın üstünde duran telefonun ahizesine uzandı ve kulağına götürerek aramayı cevapladı.

" Afra'm yavrum! "

Dudaklarından dökülen isimle yüreğim titredi. Elimdeki bardağı döke saça sehpanın üzerine bırakıp yaşlı gözleri saniyeler içinde yağmur yüklü bir buluta dönüşen Gülümser babaanneye aceleci bir tavırla yaklaştım ve kulağımı ters taraftan telefona dayadım. Belki bir lahza duyabilirdim hasret kaldığım sesini... Yüreğimin yangını belki bir kaç kelime de bana hediye ederdi.

" Nerelerdesin bunca zamandır kızım?" Diye sordu Gülümser babaanne ama cevabını beklemeden konuşmasını sürdürdü." Hepimiz meraktan deliye döndük. Dön artık yuvana yavrum. Bak herkes perişan. Hele Ayaz oğlum ayakta ama yaşamıyor sanki. Her gün bıkmadan usanmadan seni arıyor. Tükendi, harap oldu çocuk yavrum, günah ikinize de dön artık evine. Seni seven bunca insanı daha fazla üzme " Ona heyecan ve merakla bakıyordum. Ne diyordu acaba gözümün nuru, üzülmüş müydü bu duyduklarından sonra, onsuz ne kadar zavallı olduğumu duymak bir parça olsun sızlatmış mıydı yüreğini ?

~AFRA~ Where stories live. Discover now