Bölüm 48 DÜĞÜN

ابدأ من البداية
                                    

Bir anda döner sandalyesini çevirdim bana doğru. "Ay," dedi bağırarak. Dizlerimin üzerine çötüm ve aynı hizaya geldik.

"Kendine gel," dedim sesimin kabalaşmasını engelleyemeyerek.

Fiona'nın bal rengi gözlerinin göz bebekleri büyümüştü. Neşeden yoksun bir şekilde güldü.

"Kendimdeyim."

"Değilsin," dedim keskin bir sesle.

Sıkıntıyla iç çekip başını başka yöne çevirdi. "Kuruntulusun Rose."

"Değilim," dedim kendimden emin bir şekilde. Hala başı başka yöndeydi.

"Bana bak, "dedim.

Başını yavaş yavaş bana çevirdi. Bakışları ürkekti. Nasıl olur da benden bir şey saklayacağını düşünürdü? Biz ki, kendimizin farkında olmadığı şeylerin varlığını birbirimizin gözlerinde defalarca kanıtlardık.

"Sorun ne?" dedim yumuşacık bir sesle saçlarını okşayarak. Dudaklarını öfkeyle birbirine bastırırken aynı zamanda gözleri de dolmuştu.

"Evlenmek mi istemiyorsun?" diye soruverdim sonunda.

Başını eğip burnunu çektiğini duyunca kalbim sıkışır gibi oldu. O, benim kardeşimdi. Sevdiği adama kavuştuğunda onu hiç böyle hayal etmemiştim. Zaten Rafael ve Helmes'le yaşadıklarımdan dolayı duygusal bir dönemimdeydim. Benim de gözlerim doluverdi.

"Eğer vazgeçersen biliyorsun, ne olursa olsun arkandayım..."

Fiona sözümü kesti. "Oero'dan daha iyi bir insan olamaz benim için."

"Sorun ne o zaman? Evlilik düşüncesi mi seni korkutuyor ya da bebek mi..."

"Anlamıyor musun," diye başını kaldırdığında çoktan göz yaşları çenesinden damlıyordu. Küçücük burnu kıpkırmızı olmuştu.

"Benim dışımda hiçbir sorun yok."

"O ne demek?" diye sordum azarlarcasına.

Başını yine eğdi. Sarı saçları önüne dökülmüştü. Hiddetle başını iki yana salladı. "Benim tek tanıdığım anne sensin Rose."

Yüzüm değişti. "Ben mi?" dedim sesim bana ait değilmiş gibi.

"Bana tek annelik yapan hep sen oldun," dedi boğuk bir sesle. "Benim annem değil." Başını tekrar kaldırdığında gözlerini benim arkamda ki bir boşluğa dikti. Dalgınca bakıyordu. "Ben hiçbir zaman anne olmak istemedim ki," dedi ve bir omzunu kaldırdı. "Yani nasıl olunur, bilemedim."

"Oero sana öğretir," dedim gülümseyerek. "O mükemmel biri Fiona."

Bu sefer gerçekten de gözlerinin içi gülmüştü. Onun ismini duymak bile yetiyordu. Bana baktı buruk bir gülümsemeyle. "Onun harika bir baba olacağından şüphem yok zaten," sonra da çaresiz bir kabullenişe dönüştü sesi. "En azından kızım baba konusunda benden daha şanslı olacak."

Ve aynı anda şaşkınlıkla birbirimize bakakaldık. Fiona göz yaşları içinde gülerek elini karnına koydu.

"Kızım," dedi şaşkınlıkla. Ardından karnında ki elini yumruk yaptı. "Hissettim. Bu çok garip." Ben ise duygusal bir halde, göz yaşları içinde ona bakıyordum. Fiona tekrar bana baktığında hala şaşkındı. Minik elleriyle karnını sardı. "Her anne bunu hissediyor mudur sence? Yoksa bir tek bana mı böyle oldu?"

"Bilmem," dedim gülerek. Fiona nasıl olur da şanslı olduğunun farkında olmazdı ki? Karnında sevdiği adamın bebeğini taşıyordu. Ki ben anne olmayı hiçbir zaman düşünmemiş bir insandım ama ben bile Helmes'den sonra düşünmeye başlamıştım. Eğer o can, Helmes'den bir parça olacaksa seve seve taşırdım. Ve ona hiç tatmadığım hatta örneğini bile görmediğim anneliği en güzel şekilde yapardım. Fakat bunlar gerçek olmayacak düşüncelerdi. Helmes'le bizim için öyle bir hayat imkansızdı.

MAHKUMحيث تعيش القصص. اكتشف الآن