22. BÖLÜM ♧ SARHOŞ

Mulai dari awal
                                    

“Belimin anasını ağlattın. Yarın hemen diyetisyene git bence.”

Psikatil bana sataşırken ve kendi çapında laf sokarken onu dinlemiyordum. Aklım tamamen başka yerdeydi. Daha doğrusu başka birinde. Aras. Onu düşünmek istemiyordum ama bir türlü yapamıyordum işte. Nasıl yaptığını bilmediğim bir şekilde duvarlarımı yıkarak aklıma geri geliyor ve beni daha fazla tüketmeyi başarıyordu. Gözüm kapalı olmasına rağmen ağlıyordum. Yaşlar sessizce ve usulca gözlerimden çeneme doğru akın ederlerken ses çıkartmamaya özen gösteriyordum. Ama ne kadar çabalasam da dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtığında “Hey, hey.” diye seslendi. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığını dudaklarıma çarpan nefesinden hissedebiliyordum. “Alındın mı yoksa? Sadece şaka yapıyordum. Şişman falan değilsin. Hatta tüy kadar hafifsin.”

Keşke benimle olmayan kilom hakkında dalga geçtiği için ağlasaydım ama ağlamamın bununla uzaktan yakından alakası yoktu. Gözlerim yumuluyken bir kez daha hıçkırdım ve “Ondan nefret ediyorum!” diye fısıldadım.

“Kimden?” diye sordu.

“Ondan işte.” dedim ve gözlerimi açtım. Onun kahverengi gözlerine bakarken burnumu çektim. “Bana yaşattığı her şeyden nefret ediyorum.”

“Ne yaptı sana?”

Susmam gerektiğini, ona hiçbir şey söylememem gerektiğini biliyordum ama buna rağmen yapmadım. Kelimeler dudaklarımdan benden bağımsız bir şekilde peş peşe döküldüler. “Benimle oynadı.” diye fısıldadım. Sesimi ben bile zar zor duymuştum. Onun duyup duymadığından emin değildim. Yine de konuşmaya devam ettim. “Beni seviyormuş gibi davrandı ama hiçbir zaman sevmedi. Bana değer veriyormuş gibi davrandı ama hiçbir zaman değer vermedi. Sırf arkadaşlarının, okulun önünde ona attığım tokadın intikamını almak için benden günlerimi, haftalarımı çaldı. Benden her şeyimi aldı.”

Sustuğumda bunları neden ona anlattığımı düşündüm ama mantığa değer bir şey bulamadım. Sanırım sarhoş olduğum için anlatmıştım. Yarın ayıldığımda acımı hiç tanımadığım biriyle paylaştığım için kendime kızacaktım. Psikatil beni tutan ellerinden bir tanesini ayırıp ıslanan yanağıma yerleştirdi ve parmaklarıyla ıslaklığı yavaşça yok etti. “Ağlama.” diye fısıldadı. “Ağlayınca büyükanneme benziyorsun.”

“Sen ağlamasan bile büyükbabama benziyorsun.” diye lafı yapıştırdım. Kaşlarını çattı ama bunu dediğim için kızgın gibi görünmüyordu. Hatta bir süre sonra dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve yanağındaki gamzesi ortaya çıktı.

Ona bakmaya bir son verip başımı yeniden göğsüne yaslayıp gözlerimi yumdum. Hala beni taşıyordu. Biliyordum ki bıraksa bir adım atamadan yere yapışacaktım çünkü fena bir halde başım dönüyordu. Bu yüzden onun kucağında kalmaya ve boynuna sıkıca sarılmaya devam ettim. Bitmek bilmez süre zarfının sonunda nihayet evinin önüne vardığımızda elini cebine sokup anahtarını çıkarttı. Beni sıkıca tutarken evin kapısını açtıktan sonra birlikte içeri girdik.

Biran sonra kendimi üçlü koltuğun üstünde buldum. Gözlerimi açmakta zorlanıyordum çünkü baş ağrım katlanılamaz bir boyuta ulaşmıştı. “Biraz uyu. Sana ayılman için kahve yapacağım ve sen de kendine geldiğinde buradan gideceksin, anlaşıldı mı?” Başımı onu anladığımı belli etmek için evet dercesine aşağı yukarı salladım. Onun benden uzaklaşan ayak seslerini işittikten sonra yavaş yavaş uykunun o huzur verici kollarının arasına girmeye başlamıştım.

Gözümü kapatmamla açmam bir olmuş gibi hissediyordum. Onu tam karşımda elinde bir fincanla dururken gördüm. Ona anlamsızca bakarken gözlerini devirdi ve yanıma oturdu. Bu sefer fincana manasızca baktım. Bir kez daha gözlerini devirdi ve fincanı yukarı doğru kaldırıp gözlerimin önüne getirdi. “Bak,” dedi fısıldarmışçasına. “Bu fincan. F-i-n-c-a-n. İçindeki de kahve. K-a-h-v-e-. Öyle UFO görmüş masum köylü gibi fincana bakmaya devam edersen içindeki sıcak kahveyi başından aşağı dökerim.”

Affet BeniTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang