Bölüm 27

1.3K 66 20
                                    

        DipNot : Mutlimediadaki şarkıyla okuyabilirsiniz. Bu bölüme oldukça uyuyor ^^. Ayrıca gifteki de Clair :) . 

   

      Şiddetli rüzgarın bedenimi yalarken bana hissettirdiği duygu gözlerimi daha önce hiç burada bulunup bulunadığımı bile hatırlayamadığım bir arazide açmamı sağlıyor. Kollarımı birbirine kavuşturmadan hemen önce az önce rüzgardan önüme düşen bir kaç tel saçı itiyorum.

   Issız arazi ürkütüçü görünüyor ve sanki her dakika şiddetini arttıran rüzgarın kulak çınlatan sessinden başka herhangi bir ses duyamıyorum. Ayağımın altındaki çorak arazi ufalanacak kadar yumuşak olmasına karşın kuraklıktan olduğunu düşündüğüm aralıklar tarafından parçalanmış ve aralardan şimdiye kadar hiç görmediğim otlar çıkış , boy gösteriyor. Bulutsuz gökyüzünde dikilen güneşin yakıcılığı o kadar sert ki bir an dayanamayıp ellerimi başıma götürüyorum. Fakat anında , sanki kızgın bir tava ellerimi yakmış gibi geri çekiyorum. Dişlerimi sıkıp acının geçmesini bekliyorum fakat öyle olmuyor. Avuç içimde beliren yaralar git gide daha da büyüyor ve bir süre sonra tamamiyle kanla kaplanıyor. Metalik koku midemi ağzıma getiriyor ve bu durumdan kurtulmak için ellerimi üstümdeki kıyafete sürüyorum fakat şaşırıyorum. Az önce üstümde sıradan bir kot pantolan ve siyah bir gömlek olduğuna yemin edebilirdim. Oysa şu an üstümde kirletmeye kıyamayacağım kadar beyaz , belden bağlamalı bir elbise var. 

   Dur biraz. 

     Avuç içimi dolduran kan damlacıklarını tekrar tekrar beyaz elbiseye sürtüyorum, kanın kousu mideme bulandırıyor , nereden yada neden geldiğini anlayamadığım göz yaşları görüşümü bulanıklaştırıyor ve ben deli gibi elimi elbiseye sürtmeye devam ediyorum. Fakat kan damlacıklarından kurtulamıyorum. Bir süre sonra tüm bedenimi kaplıyorlar. 

      Bam.

    Beni yerimden sıçratan silahın yakıcı sessiyle olduğum yerde dona kalıyorum. Ellerimde hissettiğim soğukluk dikkatimi çekiyor ve bir silah tuttuğumu fark ediyorum. Kan damlacıklarından eser yok. Avuçlarım tertemiz. 

    Tuttuğum silahtan başımı kaldırır kaldırmaz elleriyle direğe bağlanmış , yüzü yerdeki çamur birikintisine dönük baygın olduğunu tahmin ettiğim bir kadın silüeti görüyorum. Bu tuhaf kaçıyor ve tedirgin oluyorum. Yanlızca bir kaç saniye önce oradan hiç kimse yoktu. Ve toprak kuruydu. 

  Bu nasıl olmuştu ?

      " Ah. " 

   Donuk ve yardım dilenmekten çok acizliğini belli eden bu inlemeye kayıtsız kalamıyorum. Kadının bedeninde tam kalbinin ortasında kırmızı bir leke var. Ellerimin titremeye başladığını hissediyorum ve kadının yanına koşuyorum. Attığım her bir yeni adımla birlikte büyüyüp kocamanlaşan kırmızılık onun çoktan ölmüş oduğunu yüzüme vuruyor adeta. 

    Vakit kaybetmeden onu kurtarıp kurtaramayacağıma bakmak için yere çömeliyor ve başını yerden kaldırıp gökyüzüne dikiyorum. 

     Eveleyn ' in solgun beyaz yüzüyle burun buruna geliyorum. 

     " Onu sen öldürdün. " 

     Direğin arkasından gelen donuk ses kulaklarıma ulaşsa da söylenenleri idrak edemiyorum. Onu nasıl öldürmüş olabilirim. Onu öldüremem . O benim ablam. Onu öldüremem , yapamam.

    " Hayır. " 

   Daha fazla şey yapmak istiyorum, kendimi savunmak , neler döndüğünü anlayamadığım bu gizli pençeden kurtulmak istiyorum. Fakat yapamıyorum. Kelimeler boğazımda düğümleniyor ve beni nefessiz bırakan bir yumru oluşturuyor. 

Uyumsuz | A Divergent Fanfiction 1Where stories live. Discover now