Bölüm 10

3.1K 117 12
                                    

Merhaba değerli okuyucularım. Bu bölüm çok geç geldi farkındayım fakat okulların kapanmasına az bir süre kaldı ve benim üçüncü sınavlarım daha yeni başlıyor. Bu yüzden oldukça yoğunum. Ayrıca vote sayımızda beni tatmin etmediğinden böyle oldu. Umarım bu bölüm +20 vote u geçer . Keyifli okumalar :) .

Cesurluk revirindeki yıpranmış koltuğun üstüne çökerken ellerimi var gücümle sıkıyorum. Vücudum, az önce yaşadağım adrenalin dalgasından kurtulurken titremem artıyor, bacaklarım adeta jöle kıvamına geliyor. Burnuma Bilgelik Topluluğu'ndan aşina olduğum alkol ve tentürdiyotun o yoğun kokusu doluyor ve ben bu kokudan tiksinmememe rağmen bayılacak gibi oluyorum. Dave endişeli gözlerle beni süzüyor.

 " İyi misin ?" Sorusu bana mantıklı gelmiyor. Yerimde huysuzca kıpırdanıyorum ve elimi yağlanmış saçlarımın arasından geçiriyorum. Dave'e bakmak istemiyorum, zaten ona bakmayı istesem bile gözlerim, Rose'un solgun yüzünde dolanmakta kararlı görünüyor.

 Sorusunu duymazdan gelmeyi tercih ederek " Doktor nerede ?" diye soruyorum. Sesim olduğumdan daha sinirli ve gergin çıkıyor. Eskiden stresli olduğum zamanlarda tırnaklarımı yeme gibi bir huyum vardı ve bu huyumdan zor kurtulmuştum. Ve şimdi bunu yapmamak için kendimi zor tutuyorum. 

" Az önce buradaydı Clair. " Dave cümlesini , benim ses tonuma inat, sanki beni sakinleştirmek istercesine söylüyor. "Her dakika Rose'un başında duramaz öyle değil mi ?" 

 " Şu anda olması gerektiği tek yer burası ! " diye patlıyorum. Öfkemin sebebi ne Dave, ne doktor ne de bana delirmişim gibi bakan Sam.

 " Elinden geleni yaptı." diyor, bu sefer ses tonunda kınama var. Rose'u dövdüğümden mi yoksa bu kadar öfkelendiğimden dolayı mı beni kınıyor emin değilim. 

 Derin bir nefes alıyorum ve kafamı ellerimin arasına alıp gözlerimi aynadan yapılmış kapıya dikiyorum. Sakinleşmem gerek, birinin canını daha yakmam an meselesi. 

 Dave bana doğru eğilirken terden ip ip olmuş saçlarından bir tutam alnına düşüyor. Düzensiz nefesleri vücudumdaki tüm tüyleri diken diken ederken kulağıma "Bu senin suçun değildi biliyorsun bunu." diye fısıldıyor. Öyleki söylediği şeyi Sam'in duymasına imkan yok.

 Hiçbir tepki vermiyorum.

 Birkaç saniye hepimiz susuyoruz. Neyi bekliyoruz bilmiyorum. Zaman geçip gidirken tek kelime bile etmiyoruz. Nihayetinde  Sam hafifçe öksürüyor. " Gitmemiz gerek." diyor. " Wes'in  radar alanına girmek istediğimi sanmıyorum."

 "Ben buradayım." diye atlıyorum. Buradan gidemem. Rose'un harap bedenini eski püskü bir yatağa bırakıp, hiçbir şey olmamış gibi devam edemem. 

 "Bende." diyor Dave. " Wes umrumda bile değil." Ah,  Dave diye geçiriyorum içimden. Korumacı ruhundan hiç ödün vermiyorsun. 

 Ama burada kalmasına izin veremem. Birinin daha canının yanmasından sorumlu olacağıma kendi canımın yanmasını tercih ederim. En azından vicdan azabı gibi insanı içten içe kavuran bir şeyle boğuşmak zorunda kalmam.

 " Hayır, sen git. Birinin daha canını daha yakmasını istemiyorum." Yalvaran gözlerle Dave'e bakıyorum. "Lütfen. "   Oysa bunu Dave için değil kendim için istiyorum. Ve bencillik yaptığımın da farkındayım. Zaten hiçbir zaman Fedakarlık insanları gibi olmadım. Ben bugüne kadar hep bir Bilgeydim. Kendi menfaatlerimi hep önde tutuyordum. Tıpkı Cesurluk'tan atılmamak için Rose'u incitmem ,yada Cesurluk' a ait olduğumu düşünüp ailemi gözümü kırpmadan terk etmem gibi.

 Bencilim tekiyim. 

 Dave bir şey demiyor. Kafasında beni burada bırakmak yada Wes'in gazabına uğramak arasında bir seçim yapıyor olmalı. Oysa düşünmesine gerek yok. Kazanan belli. 

Uyumsuz | A Divergent Fanfiction 1Where stories live. Discover now