Bölüm 24

1.6K 69 24
                                    

  Wes ' in ben vurulduktan bir hafta sonra tekrar Cesurluğa geldiğimde benimle gizlice konuştuğu odanın önüne geliyoruz. Çevremizi dikkatle tarıyorum. Bu koridorun çok kullanılmadığının verdiği gönül rahatlığıyla Rose ' u odaya sokup kapıyı hızla kapatıyorum.

  " Neler oluyor Clair ? " diye soruyor Rose hiddetle. Az önce sormuş olduğu yirmi sorunun aynısını tekrar dile getirerek. " Neden geldik buraya ? "

  " Dinle. " diyorum fısıldayarak. " Sözümü kesmeden dinleyeceğine söz ver. "

Kafasını belli belirsiz salladığında Eveleyn ' den gelen not hariç her şeyi - ki buna beni vuran kişinin bir Cesur olduğunu düşünmende dahil - anlatıyorum. Konuşmamı bitirene kadar Rose ' un şok ve korku arasında gidip gelen yüz ifadelerinden bunların hiçbirinden haberinin olmadığını anlıyorum. Bitirdikten sonra karşımada , kusacakmış gibi duran genç kıza bakıyorum ve derin bir nefes alıyorum.

 Israrla ona bakmayı sürdürürken bir şeyler söylemesini bekliyorum. Ağzından çıkan ilk şey " Benim yüzümden. " oluyor. " Cesurluğu seçmeseydim bunlar olmayacaktı." 

 " Bu kimsenin suçu değildi. " diyorum itiraz ederek. " Ayrıca işin ucunda yanlız sen yoksun. Bende varım." 

 " O zaman bizim yüzümüzden ! " diyor kararla. Yüzünü mermer zeminden kaldırıp gözlerimin tam içine bakıyor. " Bunu biz seçtik. "

  " Bu bizim seçimimizdi." diyorum sakince. " Yanlızca bizi ilgilendiriyordu ve bunun altında hükümetle ilgili yanlış bir şey aramaları yanlıştı."

 Söylediklerimden tatmin olmuyormuş gibi bana bakmaya devam ediyor. " Hiç rahatsız olmuyor musun ? " diye soruyor. " İpin ucunda ailelerimiz var. Bu işler nasıl yürür bilirsin. İstediklerini alana kadar durmayacaktır. "

  " Bizi ilgilendirmiyor Rose. " diyorum sertçe. " Bu bizim sorunumuz yada suçumuz değil. "

  " Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun ! " Hayretini gizlemeden açıkça yüzüme vurmaya tercih ediyor.

  " Umursuyorum." diyorum savunmaya geçerek. " Ama lütfen söyle bana. Şu an bunu düzelmek için elimizden ne geliyor ? "

  Gözlerini kapatıp başını arkaya itiyor. " Bilmiyorum. Ama bir şeyler olmalı. "

  Susuyorum ve Rose ' un Fedakarlık yaşamını hayal etmeye çalışıyorum. " Baban bunlar hakkında seninle hiç konuşmadı mı ? "

  " Beni görmeye bile gelmedi. " diyor hüznünü gizlemeye çalışan bir sesle. " Cesurluğu seçmeyi düşünürken bunların olabileceği aklıma dahi gelmemişti. Evet çok büyük bir şok yaratabilirdi , yani en azından benim topluluğumda. Fakat bu denli büyük olacağı aklıma dahi gelmemişti.  "

  " Ziyaretçin yok muydu ? " diyorum inanamıyormuş gibi. Rose ' un ailesinin fedakarlık ruhunun hakkını verip onu ziyarete geleceğini düşünmüştüm oysaki. 

  " Hayır." Sesi tiz çıkınca boğazını temizliyormuş gibi yapıyor fakat ikimizde gerçeği biliyoruz. Bu soruyu sorduğum için kendime küfrederek mahçup bir şekilde dudağımı ısırıyorum. Onu rahatlamak yada üzüntüsünü azaltmak için bir şeyler söylemek istiyorum. Bunu gerçekten istiyorum. Fakat biriyle dertleşmeye o kadar yabancıyım ki bunu saçmalamadan yada söylerken bana bile inandırıcı gelmeyen sözlerle tamamlayıp tamamlamayacğımdan emin olamıyorum. Ağzımı açıyorum fakat Rose ' un aklına bir şeyler takılmış gibi gözlerini aniden açıp bana dönüyor.

  " Senin ailen geldi mi ? " 

  Tırnağımı kaba etime geçirirken dişlerimi sıkıyorum. " Sadece babam geldi. "

Uyumsuz | A Divergent Fanfiction 1Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt