27. Bölüm

5.2K 162 77
                                    


Gece baş döndürecek kadar berraktı. Ay son dördünden henüz kurtulmuştu, güzelliğini sergilemekten hem haz hem mahcubiyet duyan genç bir kız gibiydi. Her ne kadar ayaz vurmuş olsa da erkeklerin bunu pek önemsediği yoktu. Önü açık, genişçe bir çadırın altına kilimler serilmiş, en rahat yastıklar, minderler döşenmişti. Evin büyükleri çakırkeyif bir halde rakılarını tokuştururken, gençler kenarda köşede çaktırmadan bir iki sigara tüttürüyor, sonra halayın arasına karışıp "şenliğin" tadını çıkarıyorlardı. Kadınlar, daye Umran'ın evinde toplanmış, bir yandan hizmet ediyor bir yandan eğlenmeye çalışıyordu. Bense kılımı dahi kıpırdatmadım. Hiçbir şeye ses etmedim. Oturduğum sedire çakılıkalmış bir vaziyette, sanki bakışlarımla devirebilecekmişim gibi saatlerdir izliyordum onu. Kalabalığın ortasında gümüş kabzalı bir silah gibi parlıyordu adeta. Ve çoktan ateş almıştı...
———————-
~2 GÜN ÖNCE~

Bedirhan yerde ben yatakta tam uykunun kollarına düşmek üzereyken ona iki üçtür gördüğüm rüyamdan bahsettim.

"Herkes vardı.... Abdullah amca, xalti Rukiye, Serkan, Seher, annem, babam... daye Berfin bile.." boğuk bir mırıltıya sarfettiğim kelimeleri anlayıp anlamadığını umursamayarak devam ettim konuşmaya. "Ve her şey çok güzeldi. O kadar mutlu görünüyorlardı ki hiç bitmesin istedim..."

"..."

"Sonra sen geldin, kucağında bir bebekle. Beyaz örtülere sarınmış çok güzel bir bebekti. Onu , öpüp kokladıktan sonra gülümseyerek bana uzattın ben de aldım. Sonra birden... çok kötü bir şey oldu." Bedirhan belli belirsiz "Ne?" diye sordu. "Bilmiyorum." dedim. "Gök öyle bir gürledi ki yer yerinden sarsıldı sanki. İnsanlar aniden kaçışmaya başladı. Bir köşede dövüne dövüne ağıt yakan bile vardı."

"..."

"Sana seslendim ama gelmedin. Olduğun yerde durdun sadece. Kucağımda feryatlar koparan bebeğe bakınca çarşafının kana bulandığını gördüm. O an öyle bir şey oldu ki... nasıl desem... şuurumu kaybettim sanki. Zaten hemen sonrasında uyandım."

"..."

"Birkaç defa gördüm bu rüyayı... hatta son görüşümde Benal, Nigar, çocuklar da vardı."

"..."

"Bir anlamı var mıdır sence?"

"Bilmem... bir şeylerden etkilenmişsindir herhal. Ben yokken daye Berfin'in oğlu ölmüştü, ona üzülmüşsündür belki."

"..."

"Yarın Hicran'la Ömer gelecek. Öğleye değin burada olurlar herhal. Onlar gelir gelmez ben yola koyulacam." Yatağımda hafifçe gerinirken "Nereye gideceksin?" diye sordum. "Irak."

"Sonunda yüce davan (!) uğruna kendini feda etmeye mi karar verdin yoksa?"

"Vücudumun parçalanarak dört bir yana savrulduğunu duysan dirseklerine varasıya kına yakarsın değil mi?" Cevap vermek yerine sağ omzumun üzerine uzanıp zifiri karanlığı izledim. Sonra birden ona ''Hiç, bir askeri şehit ettin mi?'' diye sordum. Afalladığı sesinin iyice netleşen tonundan belli oluyordu.

''Ne saçmalıyorsun sen?''

''Neden afallıyorsun, Hizbullahçı da olsan bir terörist liderisin sen...''

''Terörist lideri olduğum yeni mi aklına geldi?''

Askerlerin cepheyi terk etmesinin ardından oluşan o ağır ama bir o kadar da buruk sessizlik çöktü üstümüze. Ellerimi kucağımda birleştirmiş bir halde gözlerimi tavana çakmış, yüzüme tokat gibi çarpan lafların hesabını yapıyordum. 

Kendi kendimle cebelleşmeye henüz başlamıştım ki araya girdi. ''Bugüne değin tek bir askere bile elimi sürmedim... gücüm yettiğince de sürdürtmedim.'' Kaşlarımı hafif çatıp ani bir hareketle ona doğru döndüm. ''Bakma bana öyle, tıpkı Ömer gibi kendime kardeş bildiğim, can dostum gözümün önünde şehit edildi.''

Dağlar DumanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin