9. Bölüm

4.6K 206 33
                                    

   Aniden bastıran bir sancıyla yüzümü ekşiterek uyandım. Üstüm açık uyuduğum için her yanım tutulmuştu, kalkmaya çalışınca kollarımın ve özelliklede boynumun acısı daha da şiddetlenip yerimde kalakalmama sebep oldu. Biraz bekleyip yavaşça boynumun sağ tarafını ovalayarak kaslarımı gevşetmeye çalıştım. Daha iyi hissedince dikkatli bir şekilde yerimden doğruldum. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama şu son bir kaç gündür ilk defa doğru düzgün bir uyku çekebilmiştim. Boynumun uyuşukluğunun devam etmesine rağmen gerçekten kendimi iyi hissediyordum. Kollarımı iki yana doğru iyice açıp gerindikten sonra kalkıp odadan çıktım ve banyoya yöneldim. Yüzümü yıkamadan önce şöyle bir baktım aynadaki yansımama. Saçlarımyine birbirine girmişti. Rengimse... garip bir hale bürünmüştü. Sanırım yansımam için kullanabileceğim en doğru ifade hastalıklı olurdu. Evet, yansımam kesinlikle hasta bir kıza aitti...

Bir kaç defa yüzüme soğuk su çarptıktan sonra saçlarımı tarayıp toparladım ve kahvaltı etmek için aşağıya indim. Dolaptan sürme peyniri çıkartıp masaya bıraktım. Çayı ocağa koyduktan salona yönelip yastıkları düzelttim. Tavandan yere kadar inen desensiz, ince, açık kum rengi perdeleri çekip camı açtım ve mis gibi havayı içime çektim. Bulutlar gökyüzünü tamamen kapatmıştı ama yinede güneş ışınları inatla yerini belli ediyordu. Kollarımı bağlayıp karşımda bir sed gibi duran dağlara baktım. O kadar uzak olmalarına rağmen nedense elimi uzatsam dokunacakmış gibi hissediyordum. Böyle bakınca, heybetli olduğu kadar da yalnız duruyordu. Ama zaten, mezarlar  hep böyle olmaz mıydı?

Geri çekilip camı kapattım ve perdeleri tekrar çektim. Salon yeniden loş bir ortama dönüşmüştü. Böylesi daha iyidi. Mutfağa geçip ocağın altını kapattım ve çayımı doldurdum. Ekmekle yağ bıçağını da aldıktan sonra sessizce kahvaltımı etmeye başladım. Fakat bir iki lokmadan sonra daha fazla devam edemeyeceğimi anlayıp önümdekileri bir kenara ittim. Bir şeyler arıyormuş gibi amaçsızca etrafıma bakınırken birden kapı sertçe vuruldu. Biran için irkilip hızla ayağa kalktım. Korkudan içim bulanmıştı. Ellerimin titremesini durdurmak için yumruklarımı sıkıp derin derin nefes aldım. Ne yapmam gerektiğini düşünürken kapı tekrar vuruldu. Sonra tanıdık bir erkek sesi geldi.

''Evde yok galiba...''

Harun ağabey!

Adeta hapishaneden kaçan bir mahkum gibi kapıya doğru koşup kendimi dışarı attım. O an, farkında bile değildim ama, Harun ağabeyin boynuna sıkıca sarılırken buldum kendimi. Semayı ise ancak boğazını temizlediğinde farkedebilmiştim. Geri çekilip bu seferde ona sıkıca sarıldım. Neden böyle yaptığımı bilmiyordum. Galiba beni bırakıp gitmlelerinden korkuyordum.

''Evra... sen iyi misin canım?''

''...''

''Evra!...'' Sema bir geri çekilip omuzlarımdan tuttu ve beni baştan aşağıyaiyice süzdü.

''Ne oldu sana böyle? Hasta mısın yoksa?'' Başımı hızla iki yana sallayıp geçiştirmeye çalıştım.

''Hayır.. bir şey yok. Hadi geçsenize içeriye''

Sema bir an için bakışlarını Harun ağabeyden yana çevirdi. Ardından tekrar bana doğru dönüp belli belirsiz kafa salladı. Harun ağabey ise hala şaşkın bir halde eşikte duruyordu. Ne yaptığımı yeni yeni anlıyor utancımdan yerin dibine girmek istiyordum.

"Harun ağabey... Özür dilerim. Ben.."

"Sorun yok, bir şeyler söylemek zorunda değilsin... Hadi gel girelim. "

Hafifçe tebessüm edip arkasından içeriye girdim.

Sema oturmamış bizim gelmemizi bekliyordu. Bir şeyler söylemek için tam aşzını açmıştı ki Harun ağabey önünü kesti.

Dağlar DumanWhere stories live. Discover now