26. Bölüm

4.8K 145 40
                                    

Var olmak.
Ne kadar derin ve korkutucu bir şey.
------------
''Evra? Uyandın mı güzelim?'' Parmakları usul usul saçlarıma dolandı. Sırtım dönüktü ama yine de çoktan kalkmış ve hazırlanmış olduğunu fark etmiştim. Şakaklarıma dayadığı dudaklarını sessizce kıpırdatarak ''Gidelim değil mi artık buradan?'' diye sordu.

''...''

''Hadi kalk giydirelim seni. Bir şeyler yer çıkarız yola hemen.''

''...'' Geri çekildi. Kalkmasıyla ben de doğruldum yerimden. Koluma girmeye yeltendi ama ani bir hareketle kendimi geri atıp yüzümü çevirince derin bir iç geçirip odadan çıktı.

Valizim hazır bir köşede duruyordu zaten. Elime geçen herhangi bir kazak ve pantolonu komik denecek kadar saçma bir zorlukla üstüme geçirmeyi başardığımda nefes nefese kalmıştım. Yinede kendimi iyi hissediyordum. Yatağın başlığından destek alıp ayağa kalktım ve dikkatli adımlarla kapıya doğru yöneldim.

Çocukların ve tabak çanak sesleri yükseliyordu aşağıdan. Arada bir de Nigar Hanım'ın buyurgan sesi. Trabzanlara sıkıca tutunarak ayak yoluna gidesiye dinledim onları.

Eyyub Ali'nin kalemlerini izinsiz kullanmıştı anlaşılan.

Ali de Eyyub'un kitaplarından birini yırtmıştı.

İyi ama yanlışlıkla olmuştu?

Hicran'ı alan yanmıştı. Daha bazlama pişirmeyi bile beceremiyordu.

Benal'ın aklı neredeydi? Menemen hiç böyle mi yapılırdı?

Ömer her şeyi hazırlamıştı. Başka bir şey lazım mıydı?

Ali, abisiyle düzgün konuşmalıydı. Eyyub de Ali'ye bir daha vurursa külahları değişeceklerdi. Kiminle?

...

Yüzüme üç defa art arda su çarptım. Lavabodan destek aldığım kollarımın üzerinde başım yavaşça doğrulunca bakışlarım naçizane yansımam ile buluştu. Diyecek pek bir şey yok. Herhangi bir sıfat gelmiyor aklıma. Ama şu var ki ''güzel'' denilecek bir şey kalmamıştı ortada. Neyim var neyim yoksa hepsine sahip olunulmuştu.

İçeri girdiğimde tüm bakışlar aynı anda üstüme sabitlendi, hiç de boş olmayan ağır bir sessizlik çöktü. Kendimi bir an uzak diyarlardan uğursuz bir haber getirmiş çaresiz bir ulak gibi hissetmiştim.

''Günaydın Evra abla.'' Eyyub onda çok sevimli duran efendi bir gülüşle yana kaydı. Yanına oturmamı istiyordu. Masadan destek alarak dikkatlice oturdum. Bakışları lal taşı gibi ışıl ışıldı. Yüzü pek bir güzeldi, maşallah. İçim bir tuhaf oldu. Onca zaman sonra ilk defa bir şeyler söylemek, bir şeyler yapmak istemiştim. İki tatlı söz, hafif bir gülümseme belki. Ama yapamadım. Ne dilimden bir kelam ne gönül alan bir selamım oldu. Döndüm önüme. Hicran çaktırmadan göz yaşlarını saçlarının yarısını açık bırakacak bir biçimde başına attığı örtüye siliyordu. Benal elinde menemen tavasıyla ilk defa görmüş gibi bakıyordu bana. Nigar ağır başlı ama yumuşak tavırlı. Ömer bir köşeye sinmiş. Camın kenarında durduğunu fark ettiğim ise sigara içiyordu.

Nigar hanım boğazını imalı bir şekilde temizleyip belerttiği gözleriyle Benal'a işaret etti. Bunun üzerin kadın elindeki tavayı masanın ortasına bırakıp bardağıma çay doldurdu.

''Günaydın Evra hanım...'' Nigar'ı sadece gülümseyince Hicran'a benzetiyordum. ''Rahat uyudun mu?''

''...''

''Burada kalsanız olmuyor değil mi? Bak çocuklar bile ısındı sana hemen, ne güzel kalabalık ev. Gel dur işte bizimle burada, ha?''

''Nigar, konuşmuştuk bunu uzatma bir şeyi.'' Kadın zehir gibi bir bakışla ''Benle konuştun, onla değil! Belki burada kalmak istiyordur?'' Tekrar bana doğru dönüp ''İstemez misin kızım burada kalmak? Orası pek ıssız, hem daha az insan var. Sıkılırsın koca kış... burada kal sen. Biri illa gitmek isterse gidebilir.'' dedi.

Dağlar DumanWhere stories live. Discover now