25.Bölüm

4.3K 144 59
                                    

   İçimi yakan susuzluk muydu beni uyandıran, yoksa aşağıdan gelen boğuk sesler mi bilmiyorum. Vakit ilerlemiş miydi durmuş muydu onu da bilmiyorum. Zifiri bir karanlık çökmüştü odaya. Geceyi vurmuş olmalıydı herhalde. Gözlerimin karanlığa alışmasını beklerken odaklandığım sesler bilincimi mahmurluktan yavaş yavaş sıyırıyordu. Hele bir de kalkmaya çalışınca tüm beyin hücrelerimde bir dalgalanma oluverdi. Zira kendimi zorlamam gerekmişti. Midem bulandığı zaman kendimi dışarı atmamı sağlayan o gücü yeniden buluncaya dek bir süre dikkatle adımladım. Fakat sonrasında karşılaştığım manzara (!) bu çabanın pekte kayda değer olmadığını düşündürdü bana.

Merdivenler. 

Seslerin daha da yükselmesiyle içime yayılan korku beni tekrar harekete geçirinceye kadar bir süre eşiğe dayanıp merdiven basamaklarına göz gezdirdim. Dengemi kaybedip aşağıya yuvarlanma düşüncesini derin bir nefes alarak bastırdım ve tırabzanlara sıkı sıkı tutunarak dikkatli adımlarla indim sessizce. Her bir adımda kelimeler daha anlaşılır ve bir o kadar yükselişte oluyordu. 

Sonunda basamakları atlatınca rahatlayıp duvardan destek ala ala salona yaklaştım. Karanlığa alışmış olan gözlerim salonun loş ışığı karşısında ağrısa da iyi kötü ben ve çocuklar hariç herkesin toplandığını görmüştüm odada. Işığa minnet ettim. Zira onun yüzünü tam görmemi engellemişti. Başrollerini Nigar ve onun paylaştığı bir sahnenin karşısındaydım. Hicran,Ömer ve öteki kadın ise dekor amaçlı duruyorlardı sanki. Ve ben, benim hayatımı bensiz oynadıkları bu tiyatroyu sadece izlemekle yetinecektim...

Nigar nedense öfkeden deliye dönmüştü. Ayaktaydı ve her defasında olayın dramatizesini koruma amacıyla ellerini sallayarak sayıp döküyordu. Sesi zehir gibiydi adeta.

''Ne bu rahatlık böyle ağabey!? Ne hale gelmiş kız görmüyor musun?''

''Yahu gece gece bunun için mi kaldırdın hepimizi Nigar? Neyin hesabını soruyorsun sen hem bana?''

''Evra'nın hesabını soruyorum!''

''!..''

''Bir aydır ikidir geliyorsun, her defasında ümit ettim belki onu da getirirsin diye ama yok. Neden yoktu ağabey?''

''Sana ne!?'' Sinirli bir gülümseme kadının yüzünde peyda oldu. ''Allah Kur'an hakkı için de, ne ettin kıza? Niye bu hale geldi?''

''Kes bağırmayı uyandıracaksın şimdi!'' Kadın hıncını alamamıştı. Geri durmaya hiç niyeti yoktu.

''Ne ses ediyor ne bir tepki veriyor... Yahu yemeğini sen yediriyorsun, yürümesine sen yardım ediyorsun amma ne hikmettir ki kız yüzüne bakmamak için gözlerini yumuyor! Sakın inkar etme kendi gözlerimle gördüm! Mademki bir şey yapmadın ne halt demeye uzak duruyor senden ha?''

''Nigar bak son kez uyarıyorum, haddini aşıyorsun!''

''Dövdün mü yoksa kızı?''

''Ne!?''

''Dövdün mü diye soruyorum neye şaşırıyorsun? Benal'ı az mı süründürdün yerlerde? Bana bile girişmemiş miydin? Yapmadığın şey sanki!''

Bir hışımla kalkınca görüş alanıma girdi. Onunla aynı anda Ömer de kalkmış, geri dursun diye bir koluna yapışmıştı. Ben mi? Bakışlarımı yere indirmiştim. Gördüğüm tek net şey bir yara iziydi.

''Bırak lan beni, iyice dili uzadı bunu baksana nasıl konuşuyor benimle! Bu ne cesaret lan! Yaptığım ettiğim şeyin kalkmış hesabını soruyor, sana mı kaldı ha?''

''Söylemiyorsun öyle mi... İyi. Ben de gider Evra'ya sorarım o vakit. Bakalım o zaman da böyle aslan kesilecen mi başıma.''

''Nigaar!''

Dağlar DumanWhere stories live. Discover now