23. Bölüm

4K 145 32
                                    

  Gözlerini kapat, bekle... Gözlerini kapat, bekle... Gözlerini kapat, bekle...

O odanın içindeyken zaman durmuştu sanki. Kapkaranlık ve sessiz ve korkutucu. Gene ne hata yapmıştım? Tam emin değilim ama sanırım yanlışlıkla Serkan'ın çizdiği uçak resminin üzerine meyve suyu dökmüştüm. Ya da oyuncağını mı kırmıştım ki? Hatırlayamıyorum, ama o odanın her anı aklıma çiviyle kazınmıştı. Kiler niyetine kullanılan daracık bir alandı. Dolayısıyla pencere filan da yoktu. İnsanın ruhunu daraltan, nefes almamı zorlaştıran o lanet yerde beni ayakta tutan tek şey kapının altından içeriye süzülen zayıf ışık huzmesiydi. Murat beni oradan çıkarana kadar dakikalarca belki de saatlerce gözlerimi o ışıktan hiç ayırmazdım. Bir kere bile beni Seher'in oradan çıkardığını hatırlamıyorum. Her defasında Murat nefes nefese kalmış bir şekilde, anahtarı nereden nasıl bulduğunu Allah bilir, gelir ve çıkartırdı beni. Seher'e görünmeden sessiz ama hızlı adımlarla odamıza atardık kendimizi. Daha o zamanlar biliyordum Murat'ın beni asla bırakmayacağını. Hatta öyleki böyle durumları bir çeşit oyuna çevirir olmuştum kendime. Bir masal diyarı... Kötü kalpli bir cadı tarafından hapsedilmiş zavallı bir prensestim ben. Ve kahramanım tüm zorlukları aşarak ne pahasına olursa olsun gelip bulacak, kurtaracaktı beni buradan.

Ama artık gözlerimizi kapayıp düş kuramayız, değil mi? Büyüdük nede olsa... Yaşam kibirli bir şey, kendisinden başka bir oyuna tahammül gösteremez. Ya değilse şu karşımda harap olmuş zavallı adam nasıl Murat olabilirdi ki? Şimdi nasıl onu kurtardığımı düşleyebilirdim? Sahi bu masal hangi ara ve nasıl son bulmuştu?

''Bakmaya doyamıyorsun değil mi?'' Dalga geçerek sorduğu bu soruya karşılık olarak yüzüne tükürmek istedim! Onun yerine gücüm el verdiğince sesimi yükselterek ''Nasıl yaparsın bunu!? Aklını mı kaçırdın, derdin ne senin!?'' diye haykırdım. Ahırın içi buzdan da öte insanı mıh gibi bırakan bir soğukla dolmuştu. Murat'ın üstünde adam akıllı bir şey bile yoktu. İçim paramparça olurken Bedirhan'ın yaptığı tek şey sinsice gülmekti.

''Şşşhh bu öfke ne böyle güzelim? Bak hep üzülüyordun bir aile hayatı yaşayamadığın için, iki günde olsa sana bu duyguyu kendi evimde yaşattım(!) Hanımım, çocuklarım ve kardeşlerimle güzel vakit geçirmedin mi? Sonra gene Murat'ı görememekten yakıyordun, al işte sana onu da getirdim. Daha ne yapayım?''


''Sen... sen hasta bir insansın!'' yanından geçip Murat'ın yanına vardım. Hızlıca ceketimi çıkartıp yarı çıplak haldeki vücudunu örttüm. Gözlerim yaşlarla öyle bir dolmuştu ki net göremiyordum. 

''Murat... iyi misin?'' diye sordum ancak hemen böyle bir şey ağzımdan çıktığı için kendimden utandım. İyi ne kelime, harikaydı(!)

''E-...ev...ra?'' Yüzü morluklar içinde kalmış, kan revan halde, vücudu görebildiğim kadarıyla tamamen darp edilmiş bu adam benim çocukluğum, gençliğim, geçmişim hatta yaşadığım anın ta kendisi miydi gerçekten!? Öyle bir hıçkırık kaçtı ki ağzımdan yankısı geçmek bilmedi. Kollarımı sıkıca vücuduna dolayıp zehir gibi bir bakış attım Bedirhan'a.

''Çöz şu zincirleri hemen! Bu hale getirdiğin yetmedi bir de köpek gibi bağladın mı buraya? Ne biçim bir insansın sen? Ölüp gidecek burada çöz dedim!''

Dudaklarını tiksinircesine büküp cebinden çıkardığı bir anahtarı kemik atar gibi attı önüme. ''Ben sizi bir müddet yalnız bırakayım. Az işim var, o sırada bol bol hasret giderirsin sen de sevgilinle...'' dedi ve ahırın kapısını üstümüze kilitleyip ortadan kayboldu. Ellerim titreye titreye zincirlerin kilidini açıp kollarının serbest kalmasını sağladım. Zaten çözülür çözülmez yere yığılıverdi. Kafasını kaldırıp dizlerimin üstüne yatırdım ve birbirine girmiş saçlarını usul usul okşadım. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama anlaşılması çok zordu. Başımı iyice kafasına doğru eğip çatallaşmış bir sesle ''Bir daha söyler misin?'' diye fısıldadım.

Dağlar DumanWhere stories live. Discover now