18. Bölüm

4.2K 151 59
                                    


Berf bari... (kar yağıyor.) Gece tipi şeklinde yeryüzüne inmiş, sabahleyinde durulmuş naif naif yağar olmuştu. İçimde çocuksu bir heyecan. Gidip oynamak, yere uzanıp baş ağrısına nasıl sebebiyet verdiğini bir türlü anlayamadığım masumiyet temsili beyazlığa bakmak, bir kez daha çocuk olmak istiyordum. En son annemle oynamıştık kar. Hastalanırım diye korkmasına rağmen ses etmez nasılda mutlu olduğumu izlerdi. Her bir kahkahamda yemyeşil gözleri mücevherler gibi ışıldardı. Annemin ölümünden sonra bir keresinde Murat'la da oynak istemiştim. Serkan'ın mızmızlığı tutmuş, oynaya gelmemişti bizimle. Zaten bu yüzden daha dışarı adımımızı atar atmaz Seher küplere binmiş bir halde soluğu yanımızda almış yakapaça geri içeri sokmuştu bizi. İlk defa o gün Murat bir şeye bendem daha çok ağlamıştı. Ben sekiz o ise on iki yaşındaydı ama yinede tombul ve biraz da kısa olduğundan sevimli bir çocuk görünümündeydi. Herkesin onu bu kadar tatlı bulmasına karşın annesinin daha az kilolu ve solgun duran diğer oğlunu kendisinden neden daha çok sevdiğini anlayamıyordu. Onu sakinleştirmek için tüm gün uğraşmıştım ama nafile... Ağlaya ağlaya bir köşede uyuyakalmış ertesi günü ise hiç sesi çıkmamıştı. Doğrusu bende merak ediyordum, Serkan'ın neden böylesine dengesiz buna karşın annesinin göz bebeği olduğunu. İçine kapanıktı aslında ama bir o kadar da hırçındı. Her an saldırmaya hazır bir kaplam gibiydi. Murat'ın aksine okumaya hiç hevesi yoktu, oysa ki zeki olduğunu hatırlıyorum. Ve derken onunla ilgili hatırladığım 'iyi' sayılabilecek bir şey daha geliyor aklıma. Anlık, oldukça tesadüfi bir sohbet.

Bundan bir yada iki yıl önceydi. Serkan yine eve geç ve sarhoş gelmiş, ayakta duracak hali kalmamıştı. O sırada su içmek için mutfağa inmiştim. Eşikte yığılı kalmış bedenini görünce bir şey oldu sanıp bir hışımla yanına varmıştım. Kalkmasına yardım etmek istedim ama o bunun yerine bileğimi kavrayıp benide yanına oturttu. Bir süre kan çanağına dönüşmüş çatık bakışlarını yüzümde gezdirdikten sonra belli belirsiz "Çok güzelsin..." diye söylendi. "Hiç değişmedin. Hala eve geldiğin günkü o çocuksun..." bir şey söylenmeye yeltendiysemde buna izin vermedi. "Faruk nede çok severdi seni!" Babamdan bahsediyordu. Ama neden? "Hiç kıyamazdı sana, hatırlıyorsun değil mi?"

"Serkan, ne oldu?" Beni duymuyor yada duymak istemiyordu.

"Babam niye sevmedi beni? Ben ona ne yaptım!?"

"!.." korkutucu ve bir o kadarda sessiz bir kahkaha attı. "Çünkü ben adi piçin pezevengin tekiyim! Zavallı bir hilkat garibesi! Beni kim neden sevsin ki ha!?"

"Serkan! Deme şöyle... sen iyi bir insansın. Hem babanın seni sevmediğini de nereden çıkardın?" Bir kez daha güldü. "Çünkü gitti! Beni de bir köpek gibi burda bu orospuyla bıraktı! Ben..." daha fazla devam edememiş ve kendini tutamayarak hüngür hüngür ağlamıştı. Tüm hayatım boyunca o gece Serkan'a karşı içimde bir sevgi ve merhametin olduğu ilk ve son gece olmuştu. Zira, tüm yaptığı iğrençliklerin, ondan nefret etmeme neden olan ona fiilin doğduğu an konuştuğumuzun daha ertesi günü başlamıştı. Birden bire olduğundan daha hırçın, saldırgan vede tehditkar bir hale bürünmüş bana bakışları değişmişti. Seher beni suçluyordu haliyle. Oğlunu ben bu hale getirmiştim onun gözünde. Ne olup ne bittiğine anlam veremeyince tüm konuştuklarımızı gidip Murat'a anlattım. Sözlerim bitti ve bu seferde o ağlamaya başladı. Ağabeyim... ağabeyim diye sayıklayışı gitmiyor hala kulaklarımdan. Meğersem babaları yani Kemal Yıldırım, aslında eşine ve çocuklarına düşkünlüğü ile bilinen saygın bir adammış. Taki bir gün "çok sevgili eşi (!)" Seher'in ihanetine uğrayana kadar. Seher onu en yakın arkadaşı ile defalarca aldatmış. Olan bunla bitse iyi zavallı adam daha sonra Murat'ın aslında kendi öz oğlu olmadığını öğrenmiş. Öfkeden deliye dönmüş, ne yapacağını bilmer bir halde soluğu o sözde en yakın arkadaşının yanında almış. Hıncını alasıya dek bıçakladıktan sonra (o dönem gazetelerin manşetinde "Saygın Bir İş Adamı Olan Kemal Yıldırım Ortağı Tahir Semiz'i 18 Yerinden Bıçakladı!" şeklinde yer edinmiş) kendi canın kıymıştı. Murat bunları yıllar sonra öğrenmişti. Aralarında sadece bir iki yaş olmasına rağmen Serkan onun kadar şanslı olamayıp her şeyi anı anına yaşamıştı. Seher vicdan azabından ve Murat'ın öz babasına olan benzerliğinden olsa gerek Serkan'dan başka bir şey görmez olmuştu. Ama işte bu hiç bir şeyi telafi etmemiş oğluna kendini affettirememişti. Ya değilse kim annesine orospu derdi!? Hoş Seher'in kendini affettirmesi gereken asıl kişi Murat'tan başkası değildi benim gözümde. O hep bir yanı eksik ve aslında olmaması gerek bir fazlalık olmuştu evin sınırlarında.

Karın yağmasından buraya dek sürüklendi kalemim. Belkide fazla birikmişliğim vardı. Bilmiyorum. İnsanların doğuştan mutlak bir kötülük potansiyeline sahip olduğu düşüncesini kesinlikle red ediyorum. Bedirhan mesela. Serkan mesela. Seher mesela.....

Dağlar DumanWhere stories live. Discover now