Bölüm 6

326 56 10
                                    

.
.
.
Uyuşuk adımlarını balkonunda sonlandırdı Taehyung. Beyaz zambağına daha çok bakması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü bu çiçek, Seokjin'den ona gelen ilk hediye ve siyahtan kurtaracak ilk beyaz şeydi.

Çiçeğini sulaması bittiğinde, temiz hava almanın etkisiyle baygın bakan gözleri açıldı. Erken kalkmıştı, hatta rüyasında beyaz zambaklarla dolu bir bahçe görmüştü. Bu yüzden ilk işi çiçeğiyle ilgilenmek olmuştu.

Uzun zamandır rüya görmüyordu, her gece gözlerini karanlığa kapatıyordu. Önceki günün verdiği huzurla uykuya dalışı rüya görmesini de sağlamıştı. Şu an aklındaki siyahlara rağmen, kalbindeki küçücük beyazının verdiği huzurla mutfağa ilerledi.

Kahvaltı yapması gerekliydi, fazla aç hissediyordu. Buzdolabının kapağını açtı. Bu sefer mısır gevreği yemeyecekti. Buzdolabındaki yiyeceklerde göz gezdirirken, aklına dün kafede yediği sıcak çörekler geldi.

Aldığı ani kararla mantosunu sırtına geçirip evden çıktı. Dün, Seokjin'le beraber gittiği kafeye gidiyordu. Dün, çok güzeldi. Sadece ismini söyleyen bir genç, ona iş teklifinde bulunmuştu ve o da kabul etmişti.

Seokjin'in adlandıramadığı şekilde kendisine sonuna dek güvendiğini hissediyordu. Seokjin sadece adını söylemişti ama Taehyung onun sıcak çikolatayı, beyaz zambağı, kendisinin dinlediği aynı tür şarkıları, kendisi gibi yağmuru, beyazlığı, masumiyeti sevdiğini biliyordu. Şöyle bir düşününce, bunların güvenmek için iyi birer sebep olabileceğini farketti.

Güveni boşa çıksa da en fazla ölürdü.  Kaybedecek bir şeyi kalmamıştı. Zaten yaşamayı hakedecek biri olduğunu düşünmüyordu. En azından yıllar sonra güvendiği biri tarafından öldürülürdü. Ancak yine de Seokjin'in kendisine zarar vereceğine inanmıyordu.

Kafenin önüne gelmesiyle düşüncelerine son verdi. Kafenin giriş kapısına adımını atacağı sırada bahçedeki gördüğü şeyle birden afalladı.

Cidden... Ne düşünmüştü ki? Seokjin, oldukça iyi görünüme sahip bir erkekle beraber kahvaltı yapıyordu.

Hakkı olmadığını bildiği halde sinirlenmişti. Bu kadar tepki vermesini de anlamıyordu zaten. Eve dönmek ve dönmemek arasında gidip geliyordu. En sonunda eve gitmeyi seçtiğinde arkasını dönüp gidiceği sırada artık geç kaldığını anladı.

"Hey! Taehyung-shi!"

Taehyung, istemese de geriye dönüp kendisine seslenen Seokjin'e, elini kaldırıp selam verdi. Seokjin, eliyle Taehyung'a 'gel' işareti yaptığında tekrar istemeyerek adımlarını masada oturan ikiliye doğru attı.

Masanın önüne vardığında, masada oturan ikilinin bakışları ona döndü. Seokjin yine aynı neşesiyle, tanıştırmaya ihtiyaç duyduğu için karşısındaki çocuğa doğru elini kaldırdı.

"Taehyung, bu Jungkook. Kendisi ev arkadaşım, öz olmasa bile kardeşim gibidir. Ayrıca doktor. Yani sende bende olan egodan, onda fazlasıyla bulunuyor."

Seokjin ve Jungkook, cümlenin üzerine gülmeye başlamışlardı bile. Taehyung ise duyduğu cümlenin anlamadığı bir şekilde verdiği rahatlığı yaşıyordu. Kısa bir süre sonra o da gülmeye başladı.

"Jungkook, bu da Taehyung. Dünden itibaren kuracağım kafenin ortağı. Yani hem arkadaşım hem iş ortağım. Ve onun sıcak çikolataları tam bana göre, mükemmel."

Jungkook karşısındaki bedenden şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. Bu Taehyung'un, o Taehyung olduğuna emindi.

" A-ama hyu-"

" Aması falan yok Jungkook. Sen doyduysan hastaneye git artık, geç kalırsın sonra. "

Hyung'unun dediklerinin ardından toparlanıp kafeden ayrıldı Jungkook. Nasıl olsa, akşam eve gittiğinde her şeyi anlatacaktı Seokjin, uzatmanın bir anlamı yoktu.

madonna lily | taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin