Bölüm 4

342 58 14
                                    

(Gecikti sanki yb ama olsundu :' )
.
.
.
Buraya taşındığından beri ilk kez bu kadar erken kalkıyordu Taehyung. Normalde olsa yatağından kalkmaya niyeti olmazdı. Ama bugün, dün evine gelen beyaz zambağını saksıya dikmesi gerekiyordu.

Akşam saatlerinde ansızın evine gelen Seokjin, kendisine beyaz zambak hediye etmişti. Masumiyeti, saflığı temsil ettiğini söylemişti. Ve bu çiçek, Taehyung için yağmur kadar değerli bir hale gelmişti.

Balkonda bulduğu saksıyı, yine balkonda bulduğu toprakla doldurup çiçeğini dikti içine. Gönlü el vermiyordu biricik çiçeğini balkonda bırakmaya. Havalar soğumuştu ve çiçeği zarar görebilirdi. Bunun olmasını istemiyordu.

Balkon kapısının hemen yanındaki camın mermerine yerleştirdi çiçeğini. Böylelikle hem zambağı zarar görmeyecek hem de onu odasından da gözleyebilecekti. Eğer ki çiçeğini kaybedeceğini düşünürse, o zaman da hiç düşünmeden odasına alacaktı.

O siyah değildi, hiçbir zaman da olmamıştı. Kendine göre masumiyetini yitirmiş olsa bile, bu onu siyah yapmazdı. Onun dünyasında masum olan şey gökyüzü ve yağmurdu, bir de daha henüz katılan beyaz zambağı.

Çiçekleri seviyordu Taehyung ama şimdiye kadar hiç bir çiçeğin sorumluluğunu almamıştı, bu ilk deneyimi olacaktı. Bunu düşünürken tekrar bir şey farketti, Seokjin yine ilkleri yaşatıyordu ona.

Zambağını diktikten sonra odasına geçip perdelerini sonuna kadar açtı. Daha önce odasının siyah olması için ayrıca çaba gösteren genç, şimdi çiçeğini görebilmek için bulutların ardından azıcık da olsa beliren güneş ışığının odasına dolmasına izin vermişti.
Son zamanlardaki bu değişimlerine kendisi de şaşırıyordu.

İşi bittiğinde hızlı sayılabilecek adımlarla mutfağa ilerledi. Normalde daha sonraları kalkıp, öğle yemeğini kahvaltı niyetine yiyordu. Ve bu sabah uzun sürenin aradan sonra düzgün bir kahvaltı edebilmişti.

******

"Hyung, niye bu kadar erken uyandırdın ki? Bugün işim yok~"

Uykudan yeni uyanmış, gözlerini daha hızlı ayılmak için ovuşturan bir adet Jungkook, oturma odasının kapısında belirdi.

"Neden bugün işin yok? Yoksa seni hastaneden mi kovdular, e sen boşuna mı okudun onca sene üniversiteyi?"

"Ya Hyung, ne alaka? Daha ilk haftalar kovulur muyum ben? Sadece Namjoon Hyung'un bugün başka işi varmış, hastaneye gelemeyeceğini söyledi. O gelmiyorsa ben de gelmiyorum demek oluyor bu."

"Hmm, sevindim... Yani işten atılmamana sevindim. Hem, erken kalkmak için illa işe mi gitmek gerek? "

"Evet."

Seokjin, sandalyeye otururken bir yandan da esneyen Jungkook'a baktı. Aldığı cevap, onu daha da kızdırıyordu. Bu çocuk onu defalarca kez kızdırsa da kendine hakim olmayı bir şekilde başarıyordu. Ama birgün sabrı taşacaktı. İşte, tüm gücünü o güne saklıyordu.

"Hyung, sen hala dükkanı açmadın mı ya? "

Jungkook muzip bir sırıtışla karşısında oturan büyüğüne bakıyordu. Her ne kadar ciddiyetle sormasa da bu soruyu, Seokjin için önemli bir konuydu.

"Hayır Kook. Hala düşünüyorum, hala bulamıyorum."

"Hyung istersen bizim hastanenin yakınlarına eczane aç."

"Ahh, hayatta olmaz. Tüm meslek hayatım boyunca ilaç kokusu çekemem."

Seokjin cümlesini bitirdiğinde ikili tekrar kahvaltısına döndü. Yemeklerini bitirdiğinde Seokjin, Jungkook'a şehri gezdireceğine dair verdiği sözü hatırlayarak arabanın anahtarlarını elini aldı. Jungkook'la beraber arabaya binip şehri turlamaya başladılar.

madonna lily | taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin