23. Bölüm

2.4K 198 50
                                    

Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup bunu da aşk sanıyorsunuz. -W. Shakespeare

Terapiden çıkıp şirkete geldiğimde stresli olmamak için elimden geleni yapıyordum. Görünürde kimse yoktu. Hislerimde yanılmış mıydım? Galiba onu gittikçe kendimden eksiltiyordum. Umursamazca piyano dersime girdim. Önüme gelen parçayı çalmam imkansızdı. Bu kadar zor parçayı kimse çalamazdı. Hiç kimse. Önüme konulan parçayı çalamayacağımı mı sindirememiştim bilemiyorum ama birden öğretmene patladım. "Bunu çalmam imkansız. Bunu kimse çalamaz." Dedim. Öğretmen gözünü devirerek bana baktı ve piyano tuşlarına elini koydu. Bir anda parçayı tüm kusursuzluluğuyla çalmaya başladı. Hiçbir notada hata yapmamıştı. Parçayı bitirdikten sonra bana dönüp "Demekki imkansız değilmiş Valdi." Dedi. Yanaklarım bir anlığına kızarsa da "Be... Ben bunu çalamam... Üzgünüm." Dedim. Bakışları sertleşmişti "Sana 1 hafta süre veriyorum. Çalamazsan şirketi unut." Dedi. İlk defa benimle bu kadar sert konuşmuştu. Sanki her şey hastalığıma inat oluyor gibiydi.Hızlıca eşyalarımı toplayıp onun çıkmasını beklemeden çıktım. Tepkimi göstermek istemiştim. Odadan çıktığım anda gördüğüm iki göz bir anda nefesimi kesti. Nefeslerimi düzenlemeye çalışırken yanıma gelmişti bile. Benimle konuşacağını sanmıştım ama bana bir süre bakıp yanımdan geçti ve gitti. O günden sonra kendimi düzeltmek için her şeyi yapmıştım. Saçlarımı kestirmiş,yepyeni kıyafetler almış ve makyaj yapmaya başlamıştım. Bir anka kuşu misali küllerimden yeniden doğmuştum. Şirketteki kimse yeni beni fark etmese de onun fark ettiğini biliyordum. Değiştiğimi görmüştü. Bir anda tüm düşüncelerimi başka bir düşünce bozdu. Ona güçlü olduğumu gösterememiştim. Bunu yapacaktım. O günden beri bunu bekliyordum. Ona güçlü Valdi'yi gösterecektim. Arkamı dönüp onun gittiği tarafa doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Önümdeydi işte. Yavaş yavaş yürüyordu. Arkasından "Hey!" Diye bağırdığımda aniden arkasını döndü. "Selam bile vermedin." Dedim. Şaşkınlıkla bana bakarken "N...Ne?" Diyebildi. Onunla konuşmak ne kadar zor olsa da "Selam." Dedim. Şaşkınlığı gerçekten her halinden belli oluyordu. "Selam." Dedi. Çekingen konuşuyordu. "Nasılsı-" bir anda sözümü kesti ve "Ne oluyor Valdi? Seninle konuşmak istemiyorum." Tam ağzımı açacaktım ki yanımıza gelen kız her şeyi bozdu. "Sugaaaa... Her yerde seni arıyorum sevgilim." Bu kızı tanıyordum. Menajerlerinden biriydi. Suga ilk bana sonra kıza baktı ve bir anda kızı bütün gücüyle çekip öpmeye başladı. Bu fazlaydı. Çok fazlaydı. Gözümün önünde yine bir kızı öpüyordu. Eski Valdi geldi bir anda gözümün önüne.Boğazımdaki düğüme nefessizliğim eşlik etmeye başladı. Bir anda arkamı döndüm. Onun önünde çaresiz görünmek istemiyordum. Onun önünde kriz geçirmek istemiyordum. Bir anda koşturmaya başladım. İkisinin de bana baktığını biliyordum. Çantamdaki ilaca ulaşmak isterken damarlarımdaki oksijensizlik beni durdurdu ve olduğum yere çömeldim. Son kez arkama baktığımda bana doğru koştuğunu görebiliyordum. Boğulma başladığında tam merkezde kıvranmaya başladım. Bu seferki kriz canımı acıtıyordu. Gözlerimin üstüne karanlık inerken Suga'nın sesi kulaklarımda yankılanıyordu. "Valdi... Valdi iyi misin?"

Gözlerimi yine hastanede açmıştım. Bu sefer annemin oturduğu yerde Suga duruyordu. Uyandığımı görmüş olacak ki "Valdi... iyi misin?" Dedi. Her şeyi öğrenmiş miydi? Bana acıyor muydu? Burada olmamalıydı. "Suga git bura-" İçer doktorun girmesiyle sözüm bölünmüştü. "Valdi Yunji...Bir haftadır yoğun bakımdaydın. İki gündür de bu odada uyutuluyorsun.Sana her anaflaksizinin daha da tehlikeli bir hal alacağını söylemiştim." Suga'nın bunları duyuyor olması hoşuma gitmiyordu. "Bu seferkinde ciğerlerin ciddi bir hasara uğradı." Diye devam etti. "Ne zaman çıkacağım?" Dedim. "Yarın çıkabilirsin ama şimdi sana vereceğimiz ilacın etkisini iyi gösterebilmesi için yarına kadar uyumaman gerek. Yanında bir refakatçinin de olması şart tabi." Dedi ve odadan çıktı. Odada bir sessizlik hakim olmuştu. "Bugünkü refakatçin benim." Dedi bir anda. Bunu istemiyordum. "Annem olur." Dedim. "Dosyayı imzaladım bile." Dedi. "Kibar mı olayım yoksa direkt suratına mı söyleyeyim?" dedim. Yüzüme anlamamış bir şekilde bakıyordu. "O zaman direkt söylüyorum. Seni istemiyorum. Annemi çağırır mısın?" dedim. "Seni yalnız bırakmayacağım ve bu gece burada kalıyorum. Başka itiraz istemiyorum." dedi. Gözlerimin içine çok kararlı bir şekilde bakıyordu. Gözlerimi çekmek istiyordum ama beni gene esir almıştı. ' O, karşısında görmediği kadar güçlü bir Valdi görecek.' "Sevgilin kızmasın?" dedim. Gözlerindeki kararlı ifadenin silindiğini gördüm. "Bu benim hayatım ve benim kararlarım. Karışmasına izin vermem. Ayrıca onu o kadar da önemsemiyorum." dedi. "Doğru tabi. Kız arkadaşlarını o kadar önemseyen biri değilsin. Onları milyon kere incitir, kırar, parçalara ayırırsın ve umursamazsın. Klasik bir Min Yoongi." dedim. İçimdeki bütün zehri boşaltıyordum. "Bence konu ben ve kız arkadaşlarıma davranış şeklim değil. Konu sensin. İyi misin? Doktorun söylediği şeyler neydi?" diye sordu. Bir de benim için endişeleniyor muydu? Beni bu hale getiren kendisiydi. "Seni ilgilendirmez." dedim. Odanın o olduğu taraf hariç her yerini inceliyordum. Yatağa yaklaştığını ayak seslerinden anlıyordum. "Bana bak, Valdi." dedi. Onun dediği şeyi yapmak istemiyordum. Sonunda elini çenemde hissettim ve yüzümü kendine çevirdi. Elleri buz gibiydi. Çenemi elinden kurtardım ve gözlerinin içine bakmaya başladım. Benim için kendini kötü hissediyordu. 'Hayatına o olmadan da devam ettiğini göstermelisin.' "Çok iyiyim. Seni hayatımdan çıkarttığım günden beri çok iyiyim. Mutluyum. Güldüğüm zaman beni ağlatacak mı diye düşündüğüm biri yok hayatımda. Gayet güzel devam ediyorum." dedim. "Böyle mi devam ediyorsun? Hastane odalarında hasta bir şekilde yatarak." dedi ve yataktan uzaklaşıp koltuğa oturdu. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Gözleri yüzümden aşağı doğru kaymıştı ve orada bir şeye takılmıştı. Elim direkt kolyemin üzerine gitmişti. İçimde bir suçluluk duygusu vardı. Ondan kurtulmamı sağlayan tek şeye de onu bulaştırmıştım. Elimle kolyeye kapatmaya çalışıyordum ama o göreceğini görmüş gibiydi. Min Yoongi salak değildi. Bana biraz daha dikkatli bakarsan neler olduğunu anlaması zor değildi. Gözlerini tekrar gözlerimle buluşturdu ve "Kolyen güzelmiş. Özel bir şey galiba. Anka kuşunun hikayesini biliyor musun?" dedi. Hayır dercesine kafamı salladım. o hikayeyi en az yüz kere okumuştum. Adım gibi ezbere biliyordum. Ama bunu onun öğrenmesine gerek yoktu. "Sana anlatmamı ister misin?" diye sordu. "Hayır." diyerek karşı çıktım. "Sesini ne kadar az duyarsam o kadar iyi." dedim ve ona arkamı dönüp gözlerimi kapattım. Bu hikayeyi ondan duymaya hazır değildim. Çünkü bu benim hikayemdi. "İyi geceler,küçük şey." Bu kendimi uykuya teslim etmeden önce duyduğum sön sözlerdi.

LimitlessWhere stories live. Discover now