18. Bölüm.

3.1K 209 24
                                    

Acı çekmiş hiç kimse artık eskisi gibi değildir. -Cesare Pavese

Bunu demiştim. Gözlerinin içine bakarak başka birini sevdiğimi söylemiştim. Neler hissettiğini anlayamadığım yüz ifadesi ile bana birkaç saniye baktı ve hızlı adımlarla evi terk etti. Gerçekten onu her şeyiyle kaybettiğimi düşünüyordum. O gitmişti...
Sabahın ilk ışıklarıyla saatime baktım. Uyuyamamıştım. Saatlerce verdiğim kararın doğru olup olmadığını düşünüyordum. Bugün şirkete gitmeliydim. Yavaşça giyinip evden çıktım.
Şirkete geldiğimde ortalık sakindi. Burada olmadıkları belliydi. Belki de bu iyi bir şeydir diye düşündüm ve dersime girdim.Onu görmemem bana da iyi gelecektir. Yüzüne bakamazdım. Bunu yapamazdım...

Neredeyse 1 aydır şirkete hiç gelmemişlerdi. Artık meraktan çatlayacak düzeye gelmiştim. Tüm günlerimi Jeo ile geçirsem de aklımın bir köşesinde hep Suga ve nerede olduğu vardı. Sonunda dayanamayarak ders arasında bilgisayar odasının olduğu yere girdim. Bunu yapmamalıydım. Ama çıldıracaktım. Hala Seoul'dalardı. Sadece konserler ve hayran buluşmaları yüzünden şirkete gelebilcek zamanı bulamamışlardı. Acaba şuan nasıldı? Beni düşünüyor muydu? Gördüğüm bir video sanki tüm sorularımı cevaplarcasına açıldı. İyi görünmüyordu.

Hatta birçok yerde bu konuşuluyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hatta birçok yerde bu konuşuluyordu. Ona laf aymışlardı. İyi değildi. Boğazım düğümlendi. Bir anda ne yapacağımı bilemedim. Onu benim üzmem yetmezmiş gibi bir de insanlar üzmüştü. Ağlayacak seviyeye geldiğimde telefonumun titremesi beni korkuttu. Titreyen ellerimle telefonu açtığımda Jeo'nun sesi kulaklarımı doldurmaya başlamıştı. "Seni almaya geliyorum hazırlan." Dedi ve telefonu kapattı. Şok içerisinde etrafa bakımdıktan sonra hızlıca şirketten çıktım ve kapının önünde Jeo'yu beklemeye başladım. Dizlerimin beni taşıyabilmesine şaşırıyordum. Sonunda Jeo'yu gördüğümde yapay bir gülümsemeyle selam verip arabaya bindim. Şuan konuşacak durumda değildim. "Çok yorgunum Jeo. Bugünlük sadece eve gitsek." Dedim. Anlamsız bir bakış atarak başıyla onayladı ve arabayı evime doğru sürdü.Evin önğnde durduktan sonra dudağıma bir öpücük kondurup eve girmemi izledi. Eve girdiğimde ne yapacağımı bilemiyordum. Aklım çok karışmıştı ve onu düşünmeden yapamıyordum. Telefonuma bakmaya başladım. Belki de arardı. Belki de bana ihtiyacı vardı. Kaç saat boyunca telefonuma anlamsızca baktım bilmiyordum ama sonunda göz kapaklarım bedenime karşı koyup kapanmıştı.
O... normal halinin aksine çok masum bir şekilde bana doğru geliyor. Hiçbir şey söylemiyor ve sadece bacaklarıma başını koyup gözlerini kapatıyor. Karşımda Jeo'yu görüyorum. Üzgün bir yüz ifadesiyle bize bakıyor ve arkasını dönüp gidiyor. Onu durdurmak istiyorum ama Suga'nın uyanmasından korkuyorum. Sonunda uyanıyor ve bana doğru dönüp gözlerini kısıyor. "Sana ihtiyacım var Valdi."
Bağırarak uyandım. Hala tir tir titriyordum.Dışarıdan gelen rüzgarla odamın perdesi havalandı ve içeri güneş ışığı girmesiyle gözlerim bir alev topu gibi yanmaya başladı. Gözlerimi ovuşturup yataktan destek alarak kalktım ve banyoya gittim. Aynada soluk yüzlü ve kan çanağı gözleriyle bana bakan kız mutlu olmayı reddediyor gibiydi. Yüzüme çarptığım suyun soğukluğu bütün vücudumu şoka sokarken dolaptan birkaç parça giysi seçip üstüme geçirdim. Şirkete doğru yürümeye başladım. Düşüncelerimle yalnız kalmam gerekiyordu.
Şirkete geldiğimde hızlıca Min Seo'nun odasından programımı alıp piyano odasına yürümeye başladım. Piyano odasının kapısını tam açacakken içeriden gelen melodi sesi beni durdurmuştu. O buradaydı. Ellerim istemsizce titremeye başladı. Yavaşça kapıyı açtım ve onu izlemeye başladım. Onu yıllarca görmemiesine özlemiştim. Saç rengini her zamanki gibi yine değiştirmişti. Onu izlediğimi anlamış olacak ki bir anda çalmasını durdurdu ve yere bakarak kafasını omzunun seviyesinde çevirdi. Göz teması kurmaması içimi rahatlatmıştı. Fakat benim burada olduğumu anlaması bile içimi titretmişti. Bir şeyler söylemek istiyordum ama ağzımı açmaya korkuyordum. Yanlış bir şey söylemek istemiyordum. Piyanonun başından kalktı ve kapıya doğru yöneldi. Ondan hızlı davranıp çıkmasını önlemek için kapıyla arasına girdim. Bu hareketimi beklemiyor olacak ki şaşırmıştı. Bende kendimden bu hareketi beklemiyordum. Bir anda yapıvermiştim. Kapıdan çıkmak için hamle yaptıkça bende çıkmasını engelliyordum. En sonunda pes etmiş bir şekilde benden uzaklaştı. Uzaklaşmasını istemiyordum, yakınımda olmasına ihtiyacım vardı. "Çekilir misin?" diye sordu. "biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum. Ne konuşacaktık? Ne yapmaya çalıştığım hakkında benim de hiçbir fikrim yoktu. "Erkek arkadaşının haberi var mı?" dedi. Alaylı bir şekilde gülüyordu. "Başka bir konu hakkında konuşabilir miyiz?" dedim. "Konuşacak bir şeyimiz kalmadığını sen söylemiştin." dedi. Üstüme doğru yürüyordu. Kapıya iyice sinmiştim. İyice bana yaklaştığında gözlerimi kapadım. Kokusunu içime çekiyordum. Onunda aynısını yaptığını biliyordum. "Konuşmayalım o zaman. Sadece böyle kalalım." dedim ve sıkıca ona sarıldım. Elleri belimdeki yerini bulunca bir şeyler yerine oturmuş gibiydi. Ona daha sıkı sarıldım. Onunla sonsuza kadar böyle kalabilirdim.

Kaç dakika öylece kaldık bilmiyorum ama telefonumun sesi ikimizi de irkiltmişti. Ne kadar umursamıyor gibi davransam da arayan baya ısrarcıydı. Beni kendinden biraz uzaklaştırıp "Aç bence. Israrcı biri." dedi. İsteksiz bir şekilde ondan uzaklaşıp telefonumu çıkardım. Ekranda yazan ismi görünce bakışlarımı direkt ona çevirdim. Telefonuma bakıyordu. Yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirdi ve boşluğumdan yararlanarak kapıyı çarpıp odadan çıktı. Gözlerim dolmuş, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Telefonumun susmuştu. Derin bir nefes aldım ve Jeo'yu aradım. "Valdi, ne yapıyorsun?" diye sordu. Sesi her zamanki gibi çok mutlu geliyordu. Bense onun aksine mutsuz bir sesle "Konuşmamız gerek. Şirkete gelir misin?" dedim. "İyi misin? Sesin kötü geliyor." dedi. "Bekliyorum." dedim ve telefonu kapattım. Bu işe bir son vermeliydim artık. Yoksa her şey daha da çıkmaza girecekti. Ama ona ne diyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şirketin önünde beklediğini söyleyen bir mesaj atmasıyla koşarak şirketten çıktım ve onun yanına gittim. Direkt konuya girmek istiyor gibiydi. "Neler oluyor?" Diye heyecanla sordu. "Ben... şey.... ben..." bana bu kadar masum bakarken bunu ona söyleyemezdim. "Yorucu günler geçiriyorum ve seni çok özledim ." Dedim. Derin bir nefes aldı. Rahatladığı belli oluyordu. "Seni seviyorum Valdi." Dedi. "Benim işime dönmem gerekiyor. Yarın konuşuruz o zaman." Diye devam ederek dudağıma bir öpücük kondurdu ve gitti. Onu üzmek istemiyordum. Üzülmeyi hak eden son insandı. Hele Suga yüzünden üzmek hiç istemiyordum. Ayaklarım geri gide gide şirkete girdim. İlk gördüğüm gözler birkaç saniye gözlerime tutundu ve sonra bakışlarını başka bir şeye odakladı. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yokken bir anda Rm'in yüksek sesi bütün şirketi inletmişti. Suga'ya bağırıyordu. "Yeter artık. Dans pratiğine katılmayacağım ne demek ya? Bunu Jimin'den öğrenmemiz de ayrı bir kabalık zaten. Biz emek veriyoruz farkında mısın? Normal hayatına dön artık. Bizi seven insanları düşün." Şirketteki her çalışan etraflarına toplanmışlardı. Ben hariç. Ben sadece uzaktan izliyordum. Şirket başkanının alana girmesiyle gürültü dağılmıştı. O da Suga'yı azarlamaya başladı. Buna daha fazla katlanamazdım. Suga'nın azarlanmasına katlanamazdım. Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Dakikalarca herkesin içinde küçük düşmüştü. Sonunda kalabalık dağıldığında o tek başına ortada kalmıştı. Yere bakıyordu. Neler düşündüğünü anlamam imkansızdı. Bir anda yere yığıldı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Onun daha fazla acınacak hale düşmesine izin veremezdim. Titreyen ayaklarımla koşarak yanına gittim ve zorla kaldırıp şirketten çıkarmaya çalıştım. Ağlamaktan yürüyemiyor. Bütün ağırlığını üzerime vermek zorunda kalıyordu. Sonunda şirketten çıktığımızda o ara sokağa doğru onu sürüklemeye başladım. Bir anda beni durdurdu ve "Ben dayanamıyorum Valdi. Her şeyden bıktım. Parçalandım.İyi gibi görünmeye çalışıyorum. Unutmuş gibi, alışmış gibi...İnsanlara 'iyiyim'diyorum. Ama değilim. İyi değilim işte.Bıktım insanların 'mutlu ol, değmez' demesinden... Ama seni sevmeye engel olamıyorum." Dedi. Hıçkırmaları konuşmasını bölüyordu." Her şey üst üste geliyor. Boğulduğumu hissediyorum. Seni sevgilinin olmasına tahammül edemiyorum." Ellerimi tuttu "Bu ellere dokunan başka birinin olmasına tahammül edemiyorum. Seni başka birinin öpmesine tahammül edemiyorum." Konuşmakta çok zorlanıyordu.Sımsıkı sarılıp "Geçti..." diye fısıldadım. "Beni bu sokaktan çıkar Valdi. Bu sokağı sevmiyorum." Dedi. Bütün kötü anılarımızı bu sokakta yaşamıştık gerçekten. Çantamdan çıkardığım bol siyah şapkamı başına geçirdim ve bir taksiye bindik. Taksiciye küçükken gittiğim bir göl kenarındaki yeri tarif ettim. Değişik bir yer ona iyi gelecekti.

LimitlessWhere stories live. Discover now